"Ve bu Kitap'la İbrahim'i anlat. Elbette o dürüst bir peygamberdi. Ve bahset bu kitapta Musa'dan. O seçkin bir kişiydi, Rasûl ve Nebiydi. Ve biz O'nu Tûr'un sağ yanından çağırdık ve O'nu gizli şeylere yaklaştırdık" (Meryem; 41,52-53)
"Ve bu kitapta İsmail’den söz et. O sözlerine bağlıydı. O Resûl ve Nebiydi. O halkına namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve Rabbinin nezdinde sevilen bir insandı. Ve bu kitapta İdris'ten bahset. O doğru sözlü Nebiydi ve Biz onu yüce mevkiye yükselttik". (Meryem; 55-58)
"İşte bunlar, Allah'ın nimet verdiği peygamberlerden, Adem neslinden, Nûh ile beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhim ve İsrâil (Yakub) neslinden, yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden (olan İnsanlar )dir.
Onlara Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı". (Meryem; 59)
"Andolsun biz, önceden İbrâhim'e de doğru yolu bulma kabiliyetini vermiştik. Zâten biz onun (olgun insan olduğunu) biliyorduk". (Enbiya; 51)
"Ona İshak'ı hediye ettik, üstelik (torunu) Yakubu da (verdik). Hepsini de salih( insan)ler yaptık. "Onları, emrimizle doğru yolu gösteren rehberler yaptık
ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden (insan)lardı."
(Enbiya; 72-73)
"Lût'a da hüküm (hükümranlık, peygamberlik, hikmet) ve ilim verdik ve O'nu çirkin işler yapan bir bölgeden kurtardık. Gerçekten onlar yoldan çıkan kötü bir kavim idiler." (Enbiya; 74-75)
"(Bunlardan) önce Nuh'a da - kavminin aleyhine (bize) yalvardığı zaman (lütufda bulunmuş) duâsını kabul edip kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık." "O'nun ayetlerimizi yalanlayan kavminden biz öcünü
aldık." (Enbiya; 76-77)
"Dâvûd ile Süleyman'a da (lutfettik), hani onlar, toplumun davarının yayıldığı bir ekin tarlaları hakkında hükmediyorlardı. Biz de onların hükümlerine şâhit idik."
"Bunu (bu hükmü) Süleyman'a bellettik. Onların hepsine
de hükümranlık ve ilim verdik. Dâvud'a dağları ve kuşları
boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Biz
(bunları) yaparız."
de hükümranlık ve ilim verdik. Dâvud'a dağları ve kuşları
boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Biz
(bunları) yaparız."
"Ona, sizi, savaşın şiddetinden korumak için zırh yapmayı öğretmiştik. Ama siz şükrediyor musunuz ki?"
"Süleyman'a da fırtınayı (boyun eğdirmişlik). O'nun emriyle, içinde bereketler yarattığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi (yapmasını) biliriz. Ve biz birçok şeytanı O'na tabi etmiştik. Bunlar onun için (suya) dalarlardı ve ayrıca başka şeyler de yaparlardı. Bütün bunların denetçisi Bizdik". (Enbiya; 78-82)
Hz. Davud ile Hz. Süleyman'ın hikâyelerinin bu şekilde anlatılmasının maksadı, Nebi’lerin ve Rasuller'in, Allah'tan olağanüstü güç ve yetenekle gelmiş olmalarına rağmen, bir yerde sade insan olduklarını göstermektir. Hiçbir ulûhiyete sahip değillerdi. Bildiğimiz gibi, söz konusu davada Hz. Davud'a vahiy ile yol gösterilmediği için karar verirken yanlışlık yaptı. Buna karşılık, Hz. Süleyman’a rehberlik yapıldığı için doğru karar verebildi. Oysa, ikisi de Nebî idi. Her iki peygamberin diğer vasıfları da, aynı nokta ehemmiyetle belirtilmek üzere dile getirilmiştir. Yani burada denilmek isteniyor ki, kabiliyetleri vehbî olup, onların birer tanrı haline getirilmeleri büyük bir yanlışlıktır.
"Eyyub'u hatırla Rabb'ine yalvarışını, 'Ben hastalığa yakalandım ve Sen Rahim ve Rahman'sın' diye. Biz duasını kabul ettik ve sıkıntısını giderdik. Ve sadece aile efradını değil, onlarla beraber aynı sayıda başkalarını O'na verdik, kendi hususî rahmet'imiz için ve ayrıca, bu ibadet edenlere bir ders olsun diye." (Enbiya; 83-84)
"Ve aynı nimeti İsmail'e, İdris ve Zül-Kifl'e bahşettik, çünkü bunlar sabredenler idi. Ve biz onları rahmetimize aldık, çünkü onlar Salih'lerdendi." (Enbiya;85-86)
"Ve balık sahibine (Yunus) de ihsanda bulunduk. Hatırla, O'nun bozulup gittiği vakit. Biz O'nu sıkıştırmayalım diye. Nihayet o karanlıklardan bizi çağırdı, 'Sen'den başka ilâh yoktur. Sen'in zâtın yücedir. Elbette kusur bende idi'. O
zaman Biz duasını kabul ettik, O'nu üzüntüden kurtardık ve Biz mü'minleri işte böyle kurtarırız." (Enbiya; 87-88) "Ve Zekeriya'yı (hatırla). Rabb'ine, ey Allahım beni yalnız bırakma ve en hayırlı vâris (koruyucu) Sen'sin diye yalvarışını. Neticede, Biz de duasını kabul ettik ve O'na Yahya'yı ihsan eyledik, ve karısını O'nun için düzelttik. Bunlar hayırlı işler için koşuşturanlardı ve Bizi umut ve korkuyla çağırırlardı ve önümüzde derin saygı gösterirlerdi." (Enbiya; 89-90)
Burada Hz. Zekeriya, Hz. Yunus ve Hz. Eyyub'tan söz edilmesinin amacı, bütün peygamberlerin sadece kul ve insan olduklarını vurgulamaktır. Onların ulûhiyet iddiaları yoktur. Allah'ın izni olmaksızın ne bir darlığı, ne bir belayı giderebilir
ne de herhangi bir şey yapabilirler. Hz. Yunus, seçkin bir peygamber olmasına rağmen işlediği bir hatanın sonucuna katlanmak durumunda kaldı. Allah'a tevbe edip, dualarını iletince balığın kamından sapasağlam kurtuluverdi. Aynı
şekilde Hz. Eyyûb da Allah tarafından sade bir insanın çekeceği sıkıntılara uğratıldı. Bu sıkıntıdan kurtulmak için, her insanın yapması gerektiği gibi Allah'a dua etli. Allah da onun sıkıntısını giderdi. Yani peygamber kendiliğinden
başkalarının hastalığını iyileştiremez. Kendisi hasta olunca da, diğer İnsanlar gibi Rabb'ine rücû eder. Buna ilâveten, şu hakikat da göz ardı edilemez ki, bizde tüm bu peygamberler Tevhid'e samimiyetle inanırdı ve bütün dilek ve isteklerini tek Allah'a iletirlerdi. Burada şu husus unutulmamalıdır ki,
Allahu Teâlâ her zaman peygamberlerine fevkalâde bir şekilde yardım etmeye kâdirdir. Başlangıçta peygamberler belki de bazı güçlüklerle karşılaşabilirler, ancak sonunda duaları Mu'cize gibi Allah'ın nezdinde kabul görür ve temize çıkarlar.