Peki, bu insan neden bunca baskıya uğradı, neden bu kadar eziyet çekti? Milleti O'na hükümdarlık vermeye hazırdı ve talimatından vazgeçerse, O'nu servete boğmaya hazırdı. Ancak O her şeyi reddetti ve tebliğini, vaazını vermekten vazgeçmedi. Hem de her türlü zorluk ve zulme katlanarak. Bu niçin böyle idi? İnsanlar Allah'a inanıp, dürüst olsalardı, O herhangi bir şahsi menfaat mi elde edecekti? O'nu yolundan caydırmayan iktidar, servet ve başkalarına hükmetmekten daha cazip ve faydalı bir şey mi vardı? Ne gibi bir menfaat O'nu tam yirmi bir yıl her türlü bedeni ve ruhi eziyet ve işkenceye katlanmaya itti?
Düşünün; fedakârlık, iyi niyet ve yardımlaşmanın bundan daha büyük ve yüce bir örneği var mıdır? Kişi kendi nefsi için değil, başkalarının maddi ve manevî faydası için bunca zahmete ve külfete katlanabilir mi? Hem de iyi olmalarını, doğru yolu bulmalarını istediği millet O'nu taşlarken, evinden barkından koparırken ve sürgünde de peşini bırakmazken! Bir yalancı, bir sahtekâr, aslı astarı olmayan bir şey için bunca güçlük ve engellerle boğuşabilir mi?
Macera peşinde olan bir şahıs sadece tahmin ve kıyasına dayanarak davasını böyle savunabilir mi? Bunca yalan, iftira ve ithamların yanı sıra fiili müdahaleye ve tecavüze karşı dayanabilir mi? Bir hokkabaz veya bir soytarı ortaya attığı bir oyun için, büsbütün ayağa kalkan bir millet ve memlekete karşı son ana kadar mücadele edebilir mi? Bir hilekâr ve bir şakacı sadece keyfi için büyük ordulara karşı koyabilir mi? Bu azim, bu kararlılık, bu sebat kendisinin ne kadar haklı olduğunu, davasının ne kadar sağlam olduğunu zaten gözümüzün önüne sermiyor mu?
Davasının noksan veya zayıf olduğunu bilen bir kişi tam yirmi üç yıl her türlü muhalefete nasıl karşı koyabilirdi? Söz konusu insanın durumunda göze çarpan bu değişikliğin yanında bir değişiklik daha vardı ki, bu daha da şaşırtıcıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder