Aziz Müminler!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz, müminler hakkında
şöyle buyuruyor: “Onlar, kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır.
Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”[1]
Okuduğum
hadisi şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Rabbini zikreden ile
zikretmeyenin durumu, diri ile ölünün durumuna benzer.”[2]
Kardeşlerim!
Göklerin
ve yerin mülkü Allah’a aittir. Göklerde
ve yerde bulunan her şey, âlemlerin yaratıcısı olan Allah’ı, kendilerine özgü
bir lisanla tespih ederler. Kerim Kitabımız, bu hakikati şu ifadelerle bize haber
verir: “Yedi gök, yer ve
bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih
eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız.”[3]
Kıymetli Kardeşlerim!
Zikir,
Allah’ın birliğini, sonsuz kudretini ve yüceliğini dile getirmek, O’nun
nimetlerini tefekkür ve tezekkür etmektir. Zikir, gündelik hayatın ruhlarımızı,
kalplerimizi yorgun düşüren çekişmelerinden, meşgalelerinden uzaklaşıp
Rabbimizin rızasını aramaktır. Bir duruş, bir diriliştir zikir. Özümüzdeki,
sözümüzdeki, gözümüzdeki, hâsılı bütün benliğimizdeki hakkı-hakikati perdeleyen
her türlü örtüyü, kaldırmaktır, her türlü gafletten kurtulmaktır. Zikir, bizi Rabbimizden uzaklaştıracak her şeyi kalbimizden söküp
atmaktır. Evrendeki varlıkların deruni zikrine gönül, zihin, dil ve
beden ile ortak olmaktır zikir; hamd ile Allah’ı tesbih
etmek ve O’na gönülden ibadet etmektir. Ve
zikir, “Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyana uğrayanlardan
oluruz”[4] niyazıyla
Rabbimizin engin rahmetine sığınmaktır.
Zikir,
dil, kalp ve bedenle olur. Dil ile zikir, Allah’ı anmak, O’na yalvarıp yakarmak, hak ve hakikati söylemektir. Kalp ile zikir, Allah’ın
varlığı ile ilgili her türlü şüpheden uzaklaşıp O’nun muhabbetiyle hemhal olmaktır.
Beden ile zikir ise tüm benliğimizle Allah’ın rızasını aramaktır, varlığımızı ve
imkânlarımızı O’nun yolunda seferber etmektir, O’nun emirleri doğrultusunda bir
hayat sürmektir.
Kardeşlerim!
Allah’ı
zikir, kalpleri sükûnete erdirir, ruhları besler, akılları doğru hedefe
ulaştırır. Kula idrak, feraset ve şuur kazandırır. Onu gafletten,
karamsarlıktan, umutsuzluktan korur, hayatı anlamlı kılar. İnsan, zikir sayesinde sahipsizlik ve
yalnızlık duygusundan uzaklaşır, kendisini her daim muhafaza eden bir sahibinin
olduğu bilincine varır. Bizi en güzel şekilde yaratan, başta akıl olmak üzere türlü nimetlerle
donatan Rabbimizi zikretmemek, O’nu unutmak, O’nun razı olmayacağı bir hayat
yaşamak ne vahim bir gaflettir! Zira Yaratanını kaybeden, O’ndan bîhaber olan,
varlık adına ne bulmuştur ki? O’nun rızasına
ulaşan, O’na yaraşır bir kul olarak yaşayan neyi kaybetmiştir ki?
Kardeşlerim!
Üzülerek belirtelim ki, dünya meşgalesi, istikbal
kaygısı, kimi zaman kalplerimizi ve benliğimizi öylesine kuşatıyor ki; bizleri
yaratılış amacımızdan ve Rabbimizin rızasından uzaklaştırıyor. Zaman zaman dillerimiz
zikrin tadını, kalplerimiz zikretmenin huzurunu, vicdanlarımız zikirle geçen
zamanların bereketini unutuyor. Zikirden mahrum hayatlarımız adeta kurak çöle
dönüşüyor. Bazen mutluluğu ve huzuru geçici tutkularda arıyoruz. Bu tutkular, doğru düşünmemize, doğruyu dinlememize ve dillendirmemize
adeta perde oluyor. Oysa Yüce Rabbimiz, geçici nimetlere tutkuyla bağlanmama ve
kendisini bir an olsun unutmama konusunda bizleri şu ayeti kerime ile uyarıyor:
“Ey iman edenler!
Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Her kim bunu
yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”[5]
Kardeşlerim!
Öyleyse geliniz dilimizle, kalbimizle ve
bedenimizle her daim Rabbimizin rızasını arayalım. Allah’ın lütfettiği ömrümüzü
zikrin aydınlığında hayırlı ve faydalı işlerle değerlendirelim. Her daim
Rabbimize hamd ederek, şükrederek O’nun rızasına ermek için gayret edelim.
Rabbimizin bize bahşettiği her bir organımızın, sağlığımızın, her bir imkânımızın,
her bir anımızın, nimet olduğu kadar birer emanet olduğunun bilincinde olalım.
Kardeşlerim!
Hutbemi Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duası ile
bitirmek istiyorum: “Rabbim! Beni sana çokça şükreden, seni çokça zikreden,
senin azabından çekinen, sana hakkıyla itaat eden, sadece senin için eğilen,
daima sana yalvarıp yönelen bir kişi eyle![6]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder