Bu Blogda Ara

27 Eylül 2015 Pazar

Hz. Peygamberin Hayatı

Olayın Akıl Planında Tartışılması 2

Bir tarafta çeşitli görüşteki davalı ve sanıklar var, diğer tarafta görüş-birliğinde ve birlik içinde olan davacılar var. ikisinin davası da aklın mahkemesine gider. Hakim olarak akıl ilk önce kendi durumunu iyi kavramalıdır, daha sonra tarafların vaziyetine vakıf olmalıdır. Sonra iki tarafın ifadesini alarak kararını vermelidir. Hakim'in durumuna gelince, onun için gerçeği öğrenmenin yolu ve imkânı yoktur. Kararını tarafların ifadesine göre vermek zorundadır. O, elindeki bilgiler, ifadeler, deliller, tanık ve sanıkların kişilikleri, dış görünüşleri ve izlenimlerine dayanarak gerçeği bulmakla yükümlüdür. Araştırıcı ve gözleyici bir tavırla kimin haklı kimin haksız olduğuna kanaat getirmelidir. Fakat yine de sadece fikrini söyleyebilir, tahminini yürütebilir, "işte hakikat budur" diyemez. Ağırlığını taraflardan birinden yana koyabilir ama, herhangi birisini kesinlikle temize çıkaramaz veya cezaya çarptıramaz. Davalı veya "yalancıların durumu şöyle özetlenebilir: 


1) Hakikat ile ilgili görüşleri birbirinden farklıdır. Hiçbir konuda veya noktada hemfikir değildirler. Hatta, aynı grubun çeşitli üyeleri arasında görüş ayrılığı vardır. 

2) Kendilerinin de itiraf ettiği gibi, başkalarında olmayan herhangi bir bilgi kaynağına sahip bulunmuyorlar. Bu grupların tek iddiası kendi tahminlerinin başkalarınınkinden daha kuvvetli olduğu noktasındadır. Ama herkes kabul ediyor ki bütün bilgileri yalnızca tahminlerden ibarettir. 

3) Kendi tahminlerine olan inançları çok katı ve sarsılmaz bir noktaya henüz varmamıştır. Bu bakımdan fikirlerini, tahminlerini değiştirenler çoktur. Öylesine kişiler ve bilim adamları vardır ki düne kadar savundukları tezin tam tersine bir görüşü benimsemiş, eski görüşlerini tekzip eder duruma gelmişlerdir. Yaş, bilgi ve deneyimleri arttıkça görüşleri ve ideolojileri de değişmiş ve bir bakıma olgunlaşmışlardır. 

4) Davacıların delillerini çürütmek, onları tekzip etmek ve yalanlamak için sadece tek bir görüş ileri sürüyorlar. Kendilerine göre; "davacılar, davalarının doğru olduğuna dair inandırıcı bir delil ortaya koymamışlardır. Davacılar, lambalar, vantilatör ve makinaların bağlı olduğunu söyledikleri gizli kabloları bize gösterememişlerdir. Ne elektriği göstermiş ne elektrik santralini gezdirmişlerdir. Bizi hiçbir görevli, yetkili veya baş mühendis ile görüştürmemişlerdir" diyor ve ekliyorlar, "bu durumda söylediklerinin doğru olduğuna nasıl inanabiliriz?" 

Davacıların durumu ise şöyledir: 

1) Davacıların tümü görüş birliği içindedir. Davanın bütün yönleri hakkında tam bir ittifak halindedirler. 

2) Üzerinde tam görüş birliği içinde oldukları husus, diğer insanlarda olmayan bilgi kaynağına sahip bulunmalarıdır. 

3) Hiçbiri davalarının sadece kıyas veya tahminlere dayandığını söylemiyor, aksine Baş Mühendis ile çok yakın ilişki içinde olduğunu, O'nun habercilerinin kendisine geldiğini, elektrik santralini de gezdiğini, her şeyi inanarak ve güvenerek söylediğini kesin bir ifade ile belirtiyor. 

4) Görüş ve düşüncelerinde en ufak bir değişiklik yaptıklarına dair hiçbir örneğe rastlamıyoruz. Her biri, aynı şeyi ve aynı tezi başından sonuna kadar savunmuş bulunuyor. 

5) Kişilik ve karakterleri tertemiz olup, özgeçmişlerinde yalan, iftira, iki yüzlülük, sahtekârlık ve dolandırıcılık konusunda en ufak bir belirti görülmüyor. Bu nedenle, hayatlarının her safhasında dürüst ve doğru olanların yalnızca bu konuda sözbirliği etmişçesine yalan söylemelerine imkân ve ihtimal yoktur.

Hiç yorum yok: