Bu Blogda Ara

28 Mayıs 2015 Perşembe

Hz. Peygamberin Hayatı

Tutum ve Davranışındaki İkinci Büyük Değişiklik

Kırk yaşına kadar o bir Arap'tı, diğer Araplar gibi. Bu süre içinde kimse bu tüccarın büyüleyici hitabetine tanık olmamıştı. Kimse O'nun ilâhiyat, ahlâk, felsefe, siyaset, hukuk, iktisat ve biyoloji'nin en derin kural ve tezlerinden bahsettiğini duymamıştı. Kimse, Tanrı, melekler, semavi kitaplar, geçmiş peygamberler, eski ümmetler, kıyamet, ölümden sonraki hayat, cennet ve cehennem hakkında tek bir söz söylediğini işitmemişti. Şüphesiz, temiz bir karakteri, efendi bir kişiliği vardı, ama kırk yaşına kadar hayatında olağanüstü herhangi bir değişikliğe rastlanmamıştı. Dolayısıyla O'nun ilerde büyük bir insan olacağını kimse sezememişti. Yakın çevresindekiler sessiz, sakin, barış sever ve dürüst bir kişi olduğunu biliyordu. Ancak kırk yaşından sonra mağaradan çıkınca sanki dünyalar değişmişti. Artık O, yepyeni sözler söylüyordu. Konuşmasında öyle bir çekicilik, söylediklerinde bir cazibe vardı ki kendisini duyanlar büyülenmiş gibi oluyorlardı. Kelâmı öylesine etkileyici idi ki ezeli düşmanları bile, etkilenmemek için O'nu dinlemekten kaçıyorlardı. Fesahat ve belağati öylesine kuvvetliydi ki, aralarında büyük şair, hatip ve konuşmacının bulunduğu bütün Arap milletine açıkça meydan okuyor ve diyordu ki: "Okuduğum sûre ve ayetlere benzer bir tek sûre ve ayet getirin, köleniz olayım." Ama kimse buna cesaret edemedi. Zira Arapların kulağı böylesine zarif, böylesin hitabet dolu bir konuşmaya alışmamıştı.

Bu şahıs şimdi bir anda emsalsiz bir hekim, eşine rastlanmayan bir ıslahatçı, yeni bir medeniyetin kurucusu, usta bir siyasetçi, üstün kabiliyetli bir hukukçu, yüksek seviyeli bir hâkim ve tecrübeli bir komutan hüviyetleriyle karşınıza çıkıyor. Bu şahıs Arabistan çöllerinin cahil bedevilerine akıl, mantık ve hikmetin öylesine derin ve çekici meselelerini anlatıyor ki bunun eşine ne geçmişte rastlanmış, ne de gelecekte benzeri bulunacaktır. Bu ümmî, artık ilâhiyat üzerine konferans verebiliyor, milletlerin tarihi ve iniş çıkış sebepleri konusunda konuşmalar yapabiliyor, felsefenin karmaşık kurallarından bahsedebiliyor, geçmişteki ıslahatçıların günah ve sevaplarını bir kitap gibi okuyabiliyor, dünyanın çeşitli din ve mezheplerini eleştirebiliyor, milletler arasındaki davalarda ve kavgalarda karar verebiliyor, ahlâk, medeniyet ve kültürün en güzel derslerini verebiliyordu. Bu insan bununla da yetinmiyor, toplum, ekonomi, sosyal problemler ve uluslararası ilişkilerle ilgili kanun ve beyannameler çıkarabiliyordu. Bu hususta öyle kanunlar hazırlıyor ve hukuk nizamı meydana getiriyordu ki, büyük hukukçu ve âlimler, bütün ömürlerini bile harcadıktan sonra bu gibi eserler ortaya çıkaramazlardı. Hatla zaman ilerledikçe
ve insanoğlu gelişme kaydettikçe bu kanun ve kuralların hikmetini daha iyi anlayabilmektedir.

O, sessiz, mütevazı ve alçak gönüllü tüccar ki hayatında kılıca bile dokunmamış, hiçbir askeri eğitimden geçmemiş hayatında sadece bir kere bir çarpışmayı uzaktan seyretmişti birden bire cesur bir asker oluveriyordu. Öyle bir asker ki muharebenin en şiddetli anında bile mevziden kıpırdamıyordu. Öyle büyük kumandan olmuştu ki, dokuz yılda bütün Arabistan'ı fethediyordu. Öylesine müthiş bir askeri liderdi ki, meydana getirdiği ordu, askeri düzen ve milletine aşıladığı askeri ruh sayesinde, çaresiz ve miskin Araplar sadece birkaç sene zarfında dünyanın iki muhteşem askeri gücünü alt üst ediyorlardı. O sessiz ve kendi halindeki insan, ki kırk yaşına kadar herhangi bir siyasi konuyla ilgilendiği görülmemişti, bir anda öyle büyük bir devlet adamı, ıslahatçı ve politikacı oluverdi ki, yirmi üç yılda 1.2 milyon mil karelik Arabistan çölünün dağınık, kavgacı, cahil, dik kafalı, kültürsüz kabilelerini telgraf, telefon, radyo, demiryolları veya karayolları basın ve yayın gibi ulaşım ve haberleşme araçları olmaksızın bir dine, bir medeniyete, bir kanuna ve bir hükümete bağlayıverdi.

Düşüncelerini değiştirdi, ahlâklarını düzeltti, kültürsüzlüklerini kültürle ikame etti, vahşiliğini medeniyete çevirdi, kötülük ve ahlâksızlıklarını iyilik, takva ve dürüstlüğe dönüştürdü. Kanunsuzluk ve anarşi hareketlerini gıpta edilecek bir kanuna saygınlık ve devlete, nizama bağlılığa çevirdi, asırlarca içinden kaliteli ve yetenekli bir insanın çıkmadığı kısır bir milleti öylesine verimli ve bereketli yaptı ki, her alanda yüzlerce ve hatta binlerce uzman, âlim, sanatçı ve ünlü şahsiyetler doğdu ve peygamberimizin sayesinde dünyaya din, ahlâk, medeniyet ve kültür dersleri vermeye başladılar.

Hiç yorum yok: