Bu Blogda Ara

18 Kasım 2015 Çarşamba

Hz. Peygamberin Hayatı

Cihan Önderinin Başarısı


Hz. Muhammed (a.s.)'in, ta eski çağlardan beri insanlığı Allah’a tapmaya ve güzel ahlâk edinmeye davet eden insanların seçkin camiasından geldiğini bütün dünya bilmektedir. Tek Allah'a itaat etmek, temiz bir hayat sürmek ve âhirete hazırlık yapmak konusunda dünyanın kuruluşundan beri insanları teşvik ve ikna etmeye çalışan peygamber, veli ve ermiş kişiler arasında Hz. Muhammed (a.s.) de yer alıyordu, hatta en yüksek mevkide o bulunuyordu. Hz. Peygamber yeni bir Allah kavramını geliştirmedi, yeni ve ender bir ahlâk düzeni de getirmedi. Bu husustaki talimatı geçmiş- teki peygamber, evliya ve ıslahatçılardan değişik değildi. Şimdi siz bana soracaksınız, o halde O'nun, insan tarihinin en büyük insanı olduğunu neden ilân ediyoruz? Bu sorunun cevabı şudur: Şüphesiz İnsanlar, Hz. Peygamber (a.s.)'in dünyaya gelişinden önce de Allah'ın varolduğu ve tek olduğunu biliyorlardı. Fakat İnsanlar, "tevhid"i, yani Allah'ın tek oluşunun insan ahlâkıyla olan sıkı bağını gerektiği gibi bilmiyorlardı. Şüphesiz, İnsanlar ahlâk ve faziletin faydalı kurallarını biliyorlardı, ama bu kuralların insan hayatının çeşitli cephe ve yanlarını nasıl etkilediklerini bilmiyorlardı. Allah'a veya tek Tanrı'ya inanç, güzel ahlâk kuralları ve pratik hayat, kendileri açısından üç ayrı konu ve alandı ve aralarında herhangi bir mantıkî bağ, derin ilişki ve belli bir irtibat olduğunu sanmıyorlardı. 

Ama Hz. Muhammed (a.s.) bu üç mevzuyu birleştirip geniş bir hayat düzenine dönüştürdü. Sonra, bunlar arasında belli bir denge kurarak sadece hayal aleminde değil yaşadığımız dünyada yeşeren, büyüyen ve gelişen medeniyet ve kültürün temelini attı. Peygamber efendimiz (a.s.) Allah'a iman etmenin yalnızca felsefî bir hakikati kabul etmek anlamına gelmediğini belirtti. Peygamberimiz, mahiyeti itibariyle imanın belli bir ahlâk gerektirdiğini, bu ahlâkın görüntüsünün insanın pratik yaşantısında görülmesinin gerekli olduğunu bildirdi. Kendisine göre iman bir tohumdur. Bu tohum, insan nefsinde kök salıp yeşerince kendi tabiatına göre pratik hayatta tam bir ağaç oluverir. Bu ağacın gövdesinden dalları ve her bir yaprağına kadar, devamlı hareket halinde olan hayat suyu ve damarlarında dolaşmakta olan kan, tohum dediğimiz ahlâktan geliyor. Nasıl ki şeftali çekirdeğinden limon ağacı çıkmazsa, aynı şekilde kalbe ekilen tevhid çekirdeğinden de, damarlarında ahlâksızlığın ruhu bulunan maddeci bir vücudun doğacağı düşünülemez. 

Tek Allah'a inanma ve ibadet etme felsefesinden doğan ahlâk, gayet tabii ki şirk, dinsizlik ve ruhbanlıktan kaynaklanan ahlâktan çok farklı olacaktır. İnsan hayatıyla ilgili çeşitli felsefe ve ideolojilerin kendilerine mahsus tabiat ve huylan vardır. Her tabiat ve huy kendine özgü ahlâk kaide ve kanunların kabulünü gerektirir. Allah'ın tek oluşuna inanmak ve O'na tapınmaktan doğan ahlâkın kaide ve kuralları, sadece belli bir dini grupla veya din adamlarıyla ya da onların bulunduğu mâbed ve tekkeyle sınırlayanlarız. Bu ahlâk kuralları aslında, insan hayatının her yönü ve yanını ihtiva etmelidir. Bir tüccar ve-ya esnaf Allah'ı tanıyor ve O'ndan korkuyorsa, O'nun ticari faaliyetlerinde dürüst ahlâk kurallarının görülmemesi için herhangi bir sebep yoktur. Allah'tan korkan bir hâkimin adalet kürsüsünde ve bir polis memurunun görevli olduğu yerde "ilahî ahlâk"ın örneklerini vermesi gayet doğaldır. Aynı şekilde, bütün bir millet Allah'a tapıyor, O'ndan korkuyorsa, bütün vatandaşlık vazifelerinde, devlet işlerinde, ülke yönetiminde, iç ve dış politikasında, barışta ve savaşta her zaman ve her yerde Allah'ın hoşuna gidebilecek ve O'nun gazabını gerektirmeyecek ahlâk örneklerini vermesi gerekir. Aksi takdirde bu milletin Allah'a inanışı ve bağlılığı sadece lâfta kalır.


Gelecek Konu : Peygamber Efendimiz'in Güzel Ahlâka DairSözleri

Hiç yorum yok: