Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Hayatımızı İbadet Kılabilmek

Kardeşlerim! Sahabeden üç kişi Peygamberimiz (s.a.s)’in eşlerine gelerek onun ibadet hayatı hakkında sorular sordular. Efendimizin ibadet hayatı kendilerine anlatılınca ibadetlerini az bulup daha fazla ibadet etmeleri gerektiğine karar verdiler. İçlerinden biri gece boyunca namaz kılacağını, diğeri her gün oruç tutacağını, öteki ise hiç evlenmeyeceğini söyledi. Onların bu konuşmalarını işiten Rahmet Elçisi, kendilerini şu şekilde uyardı: “Allah’a yemin ederim ki, ben aranızda Allah’tan en çok korkan ve O’na en bağlı olanım. Bazen nafile oruç tutarım bazen tutmam. Hem namazımı kılar hem uyurum; hem de evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.”1 

Aziz Kardeşlerim! İnsan takatini zorlayan bir anlayışa yönelen bu sahabîleri, bizzat kendi yaşantısını örnek göstererek uyarmıştı Allah Resûlü. O, bir defasında da şöyle buyurmuştu: “Dinde, insanın gücünü aşacak uygulamalar yoktur. Takatinin üstünde ibadete kalkışan kimse, dini yaşama konusunda âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayın!” 2 Bu sözüyle, bizden istenenin dünyadan el ayak çekip kendimizi tamamen ibadete vermek olmadığını belirtmişti. “Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.”3 buyurarak da Rabbimize sadakatimizin, şükrümüzün bir tezahürü olan ibadetlerimizi ihmal etmemeyi öğütlemişti. 

Kardeşlerim! Rahmet, bereket ve bağışlanma mevsimi olan Ramazan ayını bir kez daha geride bıraktık. Manevi duygularımız, kulluk şuurumuz, bu süreçte daha da yoğunluk kazandı. Bu kutlu ayda ibadetlere daha fazla sarıldık. Oruç tuttuk. Namazlarımızı eda etmeye çalıştık. Sahurun bereketini, iftarın sevincini, teravihin heyecanını doyasıya yaşadık. Sabırla, şükürle nefislerimizi terbiye ve tezkiye etmenin yollarını aradık. Kendimiz ve kardeşlerimizin kurtuluşu için, ülkemiz ve İslam âleminin birlik ve huzuru için, insanlığın hidayeti için dua ve niyazlarda bulunduk. Birbirimize sofralarımızla birlikte gönüllerimizi açtık. Zekât ve sadakalarımızla, fitrelerimizle paylaşmanın zirvesine çıktık. Gönül kırıp gönül yıkmaktan kaçındık. Kırılan gönülleri yapmaya, zedelenen onurları onarmaya çalıştık. Kur’an ayında hayat kitabımız Kur’an’ı gönül semalarımıza yeniden indirmek için çabaladık. Bayramla birlikte kardeşliğimizi, bir ve bütün olduğumuzu bir kez daha haykırdık. 

Aziz Müminler! Ramazanın bize veda edişinin ve on bir ay ondan ayrı kalacak olmanın burukluğu var hâlâ yüreğimizde. Lakin bizler biliyoruz ki, Ramazanın bitimiyle elbette görev ve sorumluluklarımız sona ermiyor. Zira fani dünyadaki imtihanımız devam ediyor. Âhirette ebedi bayramlara kavuşabilmemiz için Ramazanda kazandığımız güzellikleri yıl boyunca korumamız gerekiyor. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”4 ayetinin bilinciyle ibadet ve kulluk şuurumuzu her daim canlı tutmamız gerekiyor. Öyleyse geliniz, Ramazanda olduğu gibi namazlarımızı aşkla ve huşuyla kılmaya devam edelim. Zihnimiz olumsuz düşüncelere, dilimiz kem sözlere, gönlümüz kötü duygulara karşı iftarı olmayan bir oruçta olsun. Ramazanda arınan, durulan zihinlerimiz, gönüllerimiz her daim pâk olsun. Yalan, gıybet, iftira, dargınlık, kırgınlık, ayrılık-gayrılık, ihtiras, bencillik, israf gibi mümine yakışmayan durumlardan kaçınalım. Rabbimiz katında ve insanların nezdinde değerimizi düşürecek her türlü çirkinliğe karşı kendimizi korumaya devam edelim. 

Kardeşlerim! Geliniz, Ramazanda olduğu gibi gönül kapılarımızı birbirimize ardına kadar açalım. Fakire, yoksula, ihtiyaç sahibine, kimsesize, yetime, öksüze şefkat ve yardım elimizi uzatalım. Ramazan ve bayramla pekişen kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak duralım. İftar sofralarında, namaz saflarında buluştuğumuz gibi hep birlikte ebedi cennette buluşmanın ve kurtuluşa ulaşmanın gayretinde olalım. Geliniz, hayatımızı Ramazan kılalım, ibadet kılalım. Unutmayalım ki; bizi Rabbimizin rızasına götürecek olan teslimiyetimizdir, taatimizdir, samimiyetle yapacağımız ibadetlerimizdir, hayır ve iyiliklerimizdir. Ve bilelim ki, biz Rabbimize yöneldiğimiz müddetçe Rabbimiz bize merhametiyle muamele edecektir. Bizler O’na yürüyerek gidersek O bizlere koşarak gelecektir.5 

Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz, hepimizi sorumluluğunun bilincinde olanlardan eylesin. Hutbemizi Efendimiz (s.a.s)’in öğrettiği şu dua ile bitirmek istiyorum: “Allah’ım, seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım et!”6 

1 Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5. 
2 Buhârî, Îmân, 29. 
3 Buhârî, Libâs, 43. 
4 Hicr, 15/99. 
5 Buhârî, Tevhîd, 50. 
6 Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 26. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

8 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Rabbimize Yakınlaşma Vesilesi: Sıla-i Rahim

Kardeşlerim! Peygamberimiz (s.a.s), Mekke’den başlayan uzun ve meşakkatli yolculuğun nihayet sonuna gelmişti. Müminlerle birlikte yurt edindiği, İslam’ı dalga dalga yayacağı Medine’ye ulaşmıştı. Medineliler, günlerdir hasretle, heyecanla Allah Resulü’nün yolunu bekliyordu. İçlerinden birçoğu onu henüz görmemişti. “Ey bizden seçilen elçi, yüce bir davetle geldin. Sen bu şehre şeref verdin. Ey sevgili hoş geldin” nidalarıyla karşıladılar Rahmet Elçisi’ni. Kadın-erkek, büyük-küçük herkes yollara dökülmüştü. Onu yakından görmek, söyleyeceği ilk sözleri bizzat mübarek ağzından işitmek istiyorlardı. Kendisini merakla takip eden kalabalığa Peygamberimiz (s.a.s)’in ilk mesajlarından biri şu olmuştu: “Aranızda selâmı yayın. Birbirinize ikramda bulunun. Sıla-i rahmi, akrabalık ilişkilerini gözetin…” 1 

Kardeşlerim! Rahmet Elçisi (s.a.s), bu sözleriyle akrabalık ilişkilerinin ne derece önemli olduğuna dikkatlerimizi çekmişti asırlar öncesinden. O, hayatı boyunca ailesinin, akrabalarının, çevresindekilerin hukukuna titizlikle riayet etmişti. Yakınlarını her daim gözetmiş, onlara karşı sorumluluğunu ihmal etmemişti. Peygamberimiz, insanlara olan vefasını her fırsatta samimiyet ve muhabbetiyle göstermişti. 

Aziz Müminler! Yüce dinimizin büyük önem atfettiği değerlerden biri de sıla-i rahimdir. Sıla-i rahim, başta ailemiz olmak üzere akrabamızla ilişkilerimizi sürdürmek, ilgilenmektir. Onların sevinçlerini, hüzünlerini paylaşmak ve birbirimize güvenli bir liman olmaktır. Darda kaldıklarında yardımlarına koşmak, düştükleri vakit ellerinden tutup onları kaldırmaktır. Dünyanın türlü hengâmesinde yorulan zihinlerimizi, gönüllerimizi birbirimizin şefkat, merhamet ve muhabbetiyle rahatlatmaktır. 

Kıymetli Kardeşlerim! Sadece bizimle bağını koparmayan akrabalarımızla ilişkimizi sürdürmek değildir sıla-i rahim. Asıl sıla-i rahim, sormayanı sorabilmek, aramayanı arayabilmek, gelmeyene gidebilmektir. Asıl yücelik, iyiliğini gördüklerimize değil, görmediklerimize de iyilik edebilmektir.2 Şu olay bunu ortaya koymaktadır: Sahabeden biri Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Ben akrabalarımla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışıyorum, onlarsa beni arayıp sormuyorlar. Onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar.” der. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s), o sahabeye, akrabalarının tutumunun yanlış olduğunu bildirir ve şöyle buyurur: “Sen böyle davranmaya devam ettiğin sürece Allah’ın yardımı seninledir.”3 

Kardeşlerim! Her geçen gün hayatımızı kolaylaştıran nice buluşlara şahit oluyoruz. Bilhassa teknoloji alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Dünya, hızla küçücük bir köye dönüşüyor, mesafeler aradan kalkıyor. İstediğimiz anda bir tuşa dokunarak dünyanın öbür ucundaki insanlara ulaşabiliyor, onlarla görüşebiliyoruz. Ancak ne hazindir ki zaman zaman kendimizi, birbirimizi, en yakınımızdakileri ihmal ediyoruz. Kendimiz dışındaki insanları ve onların problemlerini gün geçtikçe umursamaz oluyoruz. Milyonların yaşadığı şehirlerde sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru savruluyoruz. Onlarca hatta yüzlerce kişiyle aynı binayı paylaşıyoruz, aynı çatı altında yaşıyoruz ama her geçen gün yalnızlaşıyoruz. Belki gün geçtikçe hanelerimiz genişliyor ama bir o kadar da gönüllerimiz daralıyor. Günümüzde gözbebeği evlatlarının yolunu bekleyen, yalnızlığa terk edilmiş nice anne-babalarımız var. Halinin hatırının sorulmasını bekleyen, unutulmaya yüz tutmuş nice akrabalarımız var. Bir nebze olsun dertlerinin paylaşılmasını, gönüllerinin alınmasını bekleyen nice mahzun, garip, boynu bükük yakınlarımız var. Bir selama, içten bir tebessüme, samimiyet ve muhabbete muhtaç nice komşularımız var. 

Kardeşlerim! Geliniz, cennete girebilme vesilesi olan sıla-i rahmi ihmal etmeyelim. Anne-babamızın gönlünü yapalım. Eş ve evladımızla, yakın uzak akrabamızla, komşularımızla ilişkilerimizi canlı tutalım. Ve kendimize şu soruları soralım: Biz yaşayıp örnek olmazsak, çocuklarımız kimden öğrenecek büyüklere hürmet ve hizmet etmenin güzelliğini? Yavrularımız nereden bilecek akrabayla yaşanınca sevinçlerin çoğaldığını, keder ve üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını? Hutbemi Yüce Rabbimizin şu emriyle bitirmek istiyorum: “… Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, hepinizi görüp gözetmektedir.” 4 

1 İbn Mâce, Et’ıme, 1. 
2 Buhârî, Edeb, 15. 
3 Müslim, Birr ve sıla, 22. 
4 Nisâ, 4/1. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

7 Temmuz 2016 Perşembe

Hadis-i Şerif

Melekler, Cuma günleri cami kapılarında, yanlarında defterler olduğu halde oturur ve "1'inci, 2'inci, 3'ncü" diye gelenleri yazarlar. İmam hutbeye çıktı mı defteri dürerler.
















Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa: 108 / No: 9
Ramuz El-Ehadis

5 Temmuz 2016 Salı

Ramazan Bayramı

Kardeşlerim! Bizleri bir Ramazan bayramına daha ulaştıran Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Bayramımız mübarek olsun. Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanı aziz bir misafir edasıyla uğurluyoruz bugün. Onu uğurlarken hüzünleniyor, ancak bayram ile seviniyoruz bugün. Ne büyük bahtiyarlıktır ki orucu, kötülüğe karşı kalkan edindik. Gecenin karanlığını sahurlarımızla, namazlarımızla aydınlattık. Tefekkürü, sabrı, şükrü bir kez daha öğrendik. 

Kardeşimizin derdiyle dertlenmeye adadık kendimizi. Ve bir aydır yaşadığımız iftar sevincimiz, bayram sevinciyle birleşti. 

Kıymetli Kardeşlerim! Bayramlarımız, Allah’ın lütfuyla ihya edilen, neşe ve sevinç günleridir. Bayramlarımız ibadettir, zikirdir, tekbirdir, duadır; sıla-ı rahim, paylaşma, huzur ve umuttur. Bayramlarımız, aynı mabette, aynı safta, aynı inancın şuurunda yüreklerimizi birleştirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, kırgınlık ve dargınlıklarımızı bitirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirip haykırdığımız günlerdir. Aziz 

Kardeşlerim! Kimi gönüller mahzundur, kimi yürekler yaralıdır, kimi canlar sıkıntıdadır bu bayram. Coğrafyamızı saran şiddet ve teröre kurban gitmektedir insanlarımız. Anne çocuğundan, kardeş kardeşinden, yüzbinler vatanından, gençler değerlerinden koparılmıştır. Acı, hüzün ve gözyaşı dağlamaktadır yürekleri. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi bayram neşesiyle canlandırmaktır. Bugün bize düşen, bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı eda etmektir. Bugün İslam âlemi olarak bize düşen, yüreklerimiz mahzun olsa da bayramımızın hakkını vermek ve onu mahzun göndermemektir. 

Kardeşlerim! Bugün bize düşen, bayramımızı hepimiz için bir umuda dönüştürmektir. Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık vesilesi değil, Rabbimizin bir âyeti olarak görmek ve birbirimize kenetlenmektir. Yüce Rabbimizin, “Topyekûn Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın…”1 çağrısının gereğini yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in “Müminler, bir binanın yapı taşları gibidir. Onlar, birbirlerinin hayata tutunmasını temin ederler.” 2 Mesajına uygun bir hayat sürmektir. 

Kardeşlerim! Bizler, insanlığın umuduyuz. Şunu unutmayalım ki; birliğimizi, dirliğimizi korursak mazlumların, mağdurların, yoksulların, kimsesizlerin umudu olmaya devam ederiz. Bunu başaramaz, kısır tartışmalarla, kavgayla, gürültüyle zamanımızı heba edersek işte o zaman insanlık adına umutlar söner… Gelin umutları söndürmeyelim. Bayram sevincimizi gönüllerden gönüllere, gözlerden gözlere, dillerden dillere, evlerden evlere dalga dalga yayalım. Bayramla sevinmeyen bir gönül, hüznü dinmeyen bir mahzun, başı okşanmamış bir yetim, eli öpülmemiş bir büyük bırakmayalım. 

Aziz Müminler! Gelin, yüreklerimizin ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakalım. Af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gönlümüzü birbirimize açalım, muhabbetle kucaklaşalım ve bayramlaşalım. Varlık sebebimiz olan anne-babalarımıza, hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimize, evlerimizin canlı bayramları olan çocuklarımıza bayramın coşkusunu tattıralım. Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgiye ve merhamete aç yetim ve öksüzlerin başlarını okşayalım. Hastalara, garip ve kimsesizlere, yoksullara, muhtaçlara bayram sevinci taşıyalım. Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım. Herkesin kardeşçe yaşadığı muhteşem bir medeniyetin mirasçıları olarak evvela ülkemizi gül gülistan edelim. Aynı sofrada sevindiğimiz, aynı kıblede buluştuğumuz, aynı Peygambere ümmet olduğumuz, aynı Kitab’a inandığımız bilinciyle kardeş olalım. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyelim, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim. 

Kardeşlerim! Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, gönül coğrafyamızın ve İslâm âleminin mübarek Ramazan bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum. Hutbemi, hakiki bayramları dile getiren şu dizelerle bitirmek istiyorum: Can bula cananını, bayram o bayram ola, Kul bula sultanını, bayram o bayram ola, Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola, Cümle günah af ola, bayram o bayram ola. 

1 Âl-i İmrân, 3/103. 
2 Buhârî, Salât, 88; Müslim, Birr ve Sıla, 65. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü