Bu Blogda Ara

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Türkiye'de Askeri Müdahaleler - Darbe Girişimi - Bilinmeyen Darbeler

Darbe

Son günlerde en çok meşgul olduğumuz konu ülkemizdeki darbe girişimidir. Basından, basın aracılığı ile çeşitli uzmanlardan darbenin kimler tarafından yapılmak istendiği, başarılı olma durumunda ülkemizi neler beklediği çokça tartışıldı.

Biz Kimiz

Asırlardır bu topraklarda yaşayan bu insanların bu toprakları seçmelerindeki neden, atalarımızın bilgin zekalarında saklıdır. Coğrafi konum bereketli topraklar ve dahası...

Bu ülkede dünyadan her türlü insanı görebilirsiniz, yüz yıllar önce Gürcistan, İran, ırak, Suriye, Bulgaristan, Yunanistan ve diğer bir çok ülkeden Türkiye sevdalısı ve özünü bir kenara bırakıp evet gerçek hayat bu, gerçek dünya gayesi ve yaşam bu diyerek Türklüğü seçmişler Çocukları Türk olarak yaşamıştır. Ne mutlu Türküm Diyene derken bizler Kürdü, Çerkez'i Lazı 71,5 buçuk millet bir olarak diyoruz, Benim özüm gürcü, onunki yunan, diğer dünyanın başka yerinden gelmiş ismini duymadığınız hatta hayal edemeyeceğiniz bir ırk ama hepimiz Türk olmuşuz ve demişiz ki! Ne Mutlu Türküm Diyene!

Yaşam Alanının Önemi

Bu topraklar üzerinde oyun oynayanlar maalesef bir çok konuda yanılıyor, Bazen siyasi aldanma ve makam sevdasıyla bir birimizi üzüyoruz ülkemize zarar veriyoruz. Ölümü Unutuyoruz.

Biz vatanı neden bu kadar severiz bilir misiniz? Hiç sordunuz mu bu soruyu kendinize!?

Bizler bu dünyanın geçici olduğunu iyi biliriz, Nasıl emir edildiyse öyle yaşamaya çalışmışızdır, Tabi son 50 özellikle 25 yılda dünya genelinde çok şey değişti. Değişim emrin geldiği yere saygı ve şükrünü üst planda tuttuğu için bir çok şeyin anlam ve önemi yok.

Vatan sevgisi imandandır. İmanı olmayandan zaten bir şey bekleyemez, üstelik arkanı sağını solunu kollamak zorundasındır.

Peygamber aşığı bir millet, onun emirlerinin tamamı Allah'tandır diyerek kendini peygamber ahlakı ile geliştiren bir toplum başına ne gelirse gelsin ah vah yapmaz . Elindeki ekmeği alabilirsin ama Yurdunu asla alamazsın eğer Yurdunu almaya çalışırsan o senin Yurdunu alır. Çünkü namus şeref, malını korumak dinin emirlerindendir, Bu millet mala üzülmez, korur kollar ama namus şerefi için dünyayı yakar.

Tv kanallarında yavaştan yavaştan içimize girerek örf ve adetlerimizi bizlere unutturmaya çalışıyorlar, kızlarımızın giyim tarzından, erkek çocuklarımızın yengelerine aşık olmasına kadar bir sürü abüdik gubidik yayın. Yavaştan yavaşa derken alışma konusudur, bugün sokakta öpüşen bir çift görseniz yadırgamazsınız, Neden! tvlerde göre göre bizim için normalleştide ondan, halbuki bırakın öpüşmeyi, sevdiğiniz, namusunuz olacak kişinin evlenene kadar elini dahi tutturmaması gerek.

Kamu

Bugün bu topraklarda yaşayan asil insanların vergileri ile beslenen siyasetçiden askerine askerinden öğretmenine, öğretmeninden savcı ve hakime bir çok kamu personeli, devlet sağlamdır tıkır tıkır işimi yapmasamda maaşımı alırım devlete gireyim derse yanılır. İlahi adalet biz insanların en ağır cezası müebbetten veya idamdan daha ağırdır biline dursun.

Ülkemizde darbe girişimi yapanlar, bu ülkenin ekmeğini suyunu içti, evladını bu ülkenin verdiği vergilerle yedirdi içirdi büyüttü ve sonra!!! Geçmişimizi ve geçmişlerini unuttular, Bizi sınıflandırdılar. İşlerimizi kamu işlerinde son 15 yıl içinde iyileşme oldu, Kendimizi devlet olarak baya, buna birileri nankörlük etse sınıf atladık, hemde her konuda ama neden tıkır tıkır maaşını alanlar halende aksatmaya çalışan çürükler var. Unutmayın ki bir özel şirkette çalışarak o şirkette çalışan 100 veya 1000 kişi ile helalleşmek var birde 78 milyon insanla helalleşmek var, işini iyi yap hem sen hem ülkem daha iyi olsun. Hem böyle bir hakkın yok.

Hainliğin Irkı Dini Rengi Olmaz.


Ülkeye hizmet adında dinide kullanarak güven kazanan kişiler kendi içlerinde küçük gruplar oluşturdular, bu grupların içlerinde kendi aralarında guruplar, o guruplar içinde başka gruplar oluşturularak ülke geneline yayılarak devlet okullarında, özellikle orta okul ve Lise olmak üzere okulun en akıllılarını seçtiler, Gariban kesim Ailelere giderek, iyi bir gelecek vaadi ile çocuklarını onlardan, dinide kullanarak istediler, Aileler, çocuğumuz hem mevki sahibi olsun, hem vatanına milletine hizmet etsin hem de dindar yetişsin diye Bu hainlere evlatlarının geleceğini teslim ettiler, Bu gurupların en üstüne ulaşabilmek için abiler takımı, o takımdan diğer takıma bir labirent içinde gezer durursunuz kendilerine göre lidere ulaşamazsınız, sistem şu bu gibi değil, Resim var gerçeklik yok, söz var belge yok, icraat var delil yok mantığı.

Son haftalarda yaşanan ve bu yaşananlara Özellikle Ülkeyi ne hale getirdiler diyenlere özellikle 80 öncesindekilere, geçmişinize bir dönün bakın.

Konu karmaşık gibi görünsede Din, Coğrafi Konum, Kıymetli topraklar, Siyasi becerimizin gelişmesi, akıllanmamız ve yıllardır söylene gelen Türkün türkten başka dostu yoktur değimi bu hainlere bizi kendi evlatlarımızla vurmaya itmeleridir. 

Ama akıl edemediler, türkler ihaneti başaramaz öylede oldu, binlerce vatan evladını kandırdınız, eline tank tüfek bunlar basiti F16 savaş uçakları verdiniz ama yine hainliği ellerine yüzlerine bulaştırdılar.

Herşeyden önce para. Onlara göre paranın açmayacağı kapı yok,  Yüz yıllardır parayla açamadıkları kapıyı 40 yıl önce dinimizi kullanarak açmaya çalıştılar, ne oldu şimdi! Biz birşey daha öğrendik ve daha çok güçlendik ama sizin 40 yılınız kayboldu. İnşallah 400 yılınız daha kaybolur o yıllarda perişan olursunuz.



Bu Dünya

Bu dünya bir ağacın gölgesinde oturmaya benzer! Gelip geçicidir, Allah kullarını sadece kendisine kulluk etmeleri için yarattı.

Bugün bu topraklardaki hain planlar gün geçtikçe daha çok olacak, Gram Korkum yok, Sizinde yok biliyorum, Mühim olan çocuklarımız. Çocuklarımızı iman ve vatan sevgisiyle yetiştirdiğimiz sürece gözümüz arkada kalmaz. İslam ahlakı, dünya şan ve saygınlığından milyon kez iyidir. ipe assalar bırak vatan satmayı incittiğinin kalbini kazanmak için yeni vatanların fethini yaparsın, İslama, İslamı yayana ve Din sahibine bağımlılık bunu gerektirir.  

Kıssa

Sizlere kısa bir hikaye anlatayım: Baba ve çocuğun kurnazlık hikayesi: Baba oğlunun yaramazlıkların iyi sıkılır hem evde tutmak hemde bir uğraş vermek ister, gazeten tam sayfasında bir ülke haritası görür ve bu haritayı yırtarak paramparça yapar, birleştirmek belkide haftaları bulacak, çocuk 1-2 saat içinde haritayı birleştirir ve babasının önüne koyar. Babası şaşkın halde nasıl yaptın oğlum diye sorar, Babacım haritanın arkasında insan resmi vardı, insanı birleştirince haritada birleşmiş oldu babacım, cevabını vermiş

İnsanın Yanlış Doğruları

İnsan kendini sorguladığında doğruları ve yanlışları nasıl bilir? Peygamberini örnek alan bir toplum aklını mantığını kullanır ve kendini bilinçli şekilde Allah'a teslim eder ve bir çok hatadan mahrum kalır. Eğer yanlış ve doğru bilgilerinin asıl kaynağı güncel hayatsa işimiz zor demektir. İş işten geçmeden bir konuyu çeşitli kaynaklardan harmanlayarak araştırmak gerek. Unutmayın tarih yalan söylemez, tarihciler yalan söyler.

Doğru İnsan Allah için yaşayan İnsan'dır

Kainatta milyarlarca insan ve bu insanların binlerce farklı inançları var! Emin olun ve hiç bir Şüpheniz olmasın, Yerlerin göğün, doğu ve batının, Güneşin ayın bütün evrenin tek sahibi bütün soruların cevaplarını dünyayı yarattığında bıraktı bize. Bizi Kendi yüce kitabımızda anlattığı gibi bizler aceleci kibirli ve nankör olduğumuzdan bir çok doğruyu yanlış algılayıp, doğru sandığımız yanlışa yöneliyoruz.

Allah dilediğini yapar kelimesinin arkasındaki gerçeği ancak onun ilmine yaklaştığında görürsün. Güç kuvvet kısmını yine onun ilmine tarafsız yaklaştığında görürsün, İnanmak derdine veya inandıklarını arkana almadan, araştırmalarında bütün gerçekleri görerek hayretler içinde kalacaksın.

Bizi bölmeye çalışanlar bugün kendini Allah için yaşadığını zannedenler tarafından yapıldı. Bu yazdığım veya ithamda bulunmamın geçerli nedenleri var.

Etrafınızdaki din adamları şekil, konuşma veya anlatım bozuklarından dolayı sizi dinden uzaklaştırdığı olmuştur. 

Gerçek din adamı kendini tamamıyla dine adamış, Allah'ın emir yasaklarına, Öncelikle peygamberimi iyi bilecek eğer peygamberimi iyi bilirse davranışları ve Rab'bimizin bizden tam olarak nasıl bir kulluk istediği ortaya çıkar ayrıca, ona göre yaşar, hiçbir çıkar gözetmez, verdiği fetva veya farklı konularda her türlü araştırmayı tarafsız yapabilen zattır. Kendi kırılır başkasını kırmaz, nazik beyefendi, hanımefendi olur, taktir toplamak, ne adam be desinler diye uğraş vermez.

Bugün dünya basını karşısında koskoca ülke yöneticileri hakkında ileri geri geri konuşup, ülkenin vatandaşları hakkında ses tonunda alaycı tavırla açıklamalar yapan bir din hizmetkarı olamaz. Kendini zalime boyun eğdirmemekle savunması yapan dinimize büyük zarar veren bir şahıstan olsa olsa hain olur.

En basit örnekler biride, malınızı korurken eğer birileri tarafından öldürülürseniz şehitsinizdir, Bunu dinizimizin kaynaklarından rahatlıkla bulabilirsiniz.

Düşünsenize, tırnağınızla geldiğiniz biryerlere, devlet başındakilerinin zalim olduğunu düşünüyor, Zalim devlet yöneticileri malınıza el koyuyor sen kalk  dünyaya Türkiyeyi zalimler yönetiyor diye bas bas bağırıyorsunuz ve koltuğunuza yayılıyorsun.

Gerçek bir Müslüman hiç bir şeyi düşünmez ve kalkar gelir kardeşim ortada büyük bir yanlış var, ki karşınızdaki zalim olsa da asılacağını öldürüleceğini bilsede Allah için verdiği hizmetin meyvesini yemek için can atar, Düşünsenize okullar veya verilen hizmetler din adına ve elinize eğer hakikaten suçsuz olduğunuzu düşünüyorsanız artık büyük bir mertebeye ulaşma vaktinizin geldiği anlamına gelen koskoca kapı açılmış ve siz o kapıdan girmem diyorsunuz!? Neden çünkü oyunda ondan. Çünkü islamla alakası yokta ondan, Maskesi düştüde ondan.

Değerli dostlar Müslümanlık verilmiş büyük nimettir, Farkında olarak yaşayabilene ne mutlu, Müslümanlığın doğuşundan bu zamana kadar ülkemize değil Müslümanlığına hep darbe vurulmak istenmiştir, burada kendini Allah için yaşadığını zanneden geçmiş hikayelere de bakarsa, zalimin gerçek Müslüman üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bugün dünyanın bütün gelişmiş silahları bizi yıkmaya, haritadan silmeye kalkışsa Allah istemedikçe bir adım ileri gidemezler.

Sahte Kaynaklar.

Müslümanlar üzerinde o kadar çok oynanıyor ki bizler sadece patlayan bombalarla oynanıyor zannediyoruz.Görünen yüzü bombalar, ya görünmeyen yüzü! Bu olaylar asırlardır var, Yüce kitabımızda da belirttiği gibi yüzümüze gülerler arkamızdan iş çevirirler.

Yüce kitabımızın değiştirilemeyeceği konusunda Rab'bim bizzat garanti vermiştir. ki 1400 Yıldır değiştirilememesinin tek nedeni budur. Ama alimlerimizin büyük islam hizmetkarı hocalarımızın kaynaklarını hep değiştirilmekte ve değiştirilmeye de devam ediyorlar.

Bugün Peygamberimin hayatını yanlış baskılarla cild cild çıkaranlar ve bu kitaplarda maşa olduğunu görmeyen avanaklara haddime düşmeyen kelimeler yazmak istemiyorum. Bu bir sınav ve Müslüman bunu görmek zorunda diyerek önlem alarak yaşamalı diye düşünüyorum.

Aldanmamak için çeşitli kaynakları araştırarak bilgimizi artıracağız. Doğru kişileri, gerçek dostları ancak böyle buluruz, Kısaca bu hainlere ve İslam düşmanlarına karşı çok çalışmamız gerek.

Bilirsiniz ki bir ağaç meyve verebilene kadar kaç kış geçiriyor.

Darbe olsaydı bugün bizi neler bekliyordu!

Hayallerinizi 20-25 Yıl rafa kaldırın, Bugün maddi imkansızlardan dolayı hayallerini gerçekleştiremeyen avanaklar kendini özgür hissetmez. Armut ağzıma düş diyen gençlerimize diyecek lafım yok.

Makarnacılar tabiri bir laf dolanırdı bir ara, Makarna bulursanız öpün başınız üstüne koyun.

İsteklerinizi yerine getirmek için bugün harcadığınız paranın 5-10 katını harcayarak ulaşamazsınız, elinizi kolunuzu sallayarak akşam saatlerinde gezemezsiniz, bebeği elinden alınmış bir kız çocuğu gibi hissedersin kendini.

Heyecanlar ve bütün beklentilerde umut sadece bir başkasının kontrolü altına geçer.

Mal varlığınızın tamamına sudan bahanelerle el koyma durumu var.

Şerefiniz ve namusunuz koruma ayrıca çocuklarınızın geleceği konusunda endişeleriniz olur.

Özgürlüğü sadece onların yazdığı kitaplarla tarif edebiliriz ama yaşayamayız.

Daha çok canımız sıkılmasın!

Hata ve kusurlarımız olduysa af ola.

Birlik beraberliğimiz Allah'a emanet, Hakkımızda herşeyin hayırlısı...


15 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Hayatımızı İbadet Kılabilmek

Kardeşlerim! Sahabeden üç kişi Peygamberimiz (s.a.s)’in eşlerine gelerek onun ibadet hayatı hakkında sorular sordular. Efendimizin ibadet hayatı kendilerine anlatılınca ibadetlerini az bulup daha fazla ibadet etmeleri gerektiğine karar verdiler. İçlerinden biri gece boyunca namaz kılacağını, diğeri her gün oruç tutacağını, öteki ise hiç evlenmeyeceğini söyledi. Onların bu konuşmalarını işiten Rahmet Elçisi, kendilerini şu şekilde uyardı: “Allah’a yemin ederim ki, ben aranızda Allah’tan en çok korkan ve O’na en bağlı olanım. Bazen nafile oruç tutarım bazen tutmam. Hem namazımı kılar hem uyurum; hem de evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.”1 

Aziz Kardeşlerim! İnsan takatini zorlayan bir anlayışa yönelen bu sahabîleri, bizzat kendi yaşantısını örnek göstererek uyarmıştı Allah Resûlü. O, bir defasında da şöyle buyurmuştu: “Dinde, insanın gücünü aşacak uygulamalar yoktur. Takatinin üstünde ibadete kalkışan kimse, dini yaşama konusunda âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayın!” 2 Bu sözüyle, bizden istenenin dünyadan el ayak çekip kendimizi tamamen ibadete vermek olmadığını belirtmişti. “Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.”3 buyurarak da Rabbimize sadakatimizin, şükrümüzün bir tezahürü olan ibadetlerimizi ihmal etmemeyi öğütlemişti. 

Kardeşlerim! Rahmet, bereket ve bağışlanma mevsimi olan Ramazan ayını bir kez daha geride bıraktık. Manevi duygularımız, kulluk şuurumuz, bu süreçte daha da yoğunluk kazandı. Bu kutlu ayda ibadetlere daha fazla sarıldık. Oruç tuttuk. Namazlarımızı eda etmeye çalıştık. Sahurun bereketini, iftarın sevincini, teravihin heyecanını doyasıya yaşadık. Sabırla, şükürle nefislerimizi terbiye ve tezkiye etmenin yollarını aradık. Kendimiz ve kardeşlerimizin kurtuluşu için, ülkemiz ve İslam âleminin birlik ve huzuru için, insanlığın hidayeti için dua ve niyazlarda bulunduk. Birbirimize sofralarımızla birlikte gönüllerimizi açtık. Zekât ve sadakalarımızla, fitrelerimizle paylaşmanın zirvesine çıktık. Gönül kırıp gönül yıkmaktan kaçındık. Kırılan gönülleri yapmaya, zedelenen onurları onarmaya çalıştık. Kur’an ayında hayat kitabımız Kur’an’ı gönül semalarımıza yeniden indirmek için çabaladık. Bayramla birlikte kardeşliğimizi, bir ve bütün olduğumuzu bir kez daha haykırdık. 

Aziz Müminler! Ramazanın bize veda edişinin ve on bir ay ondan ayrı kalacak olmanın burukluğu var hâlâ yüreğimizde. Lakin bizler biliyoruz ki, Ramazanın bitimiyle elbette görev ve sorumluluklarımız sona ermiyor. Zira fani dünyadaki imtihanımız devam ediyor. Âhirette ebedi bayramlara kavuşabilmemiz için Ramazanda kazandığımız güzellikleri yıl boyunca korumamız gerekiyor. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”4 ayetinin bilinciyle ibadet ve kulluk şuurumuzu her daim canlı tutmamız gerekiyor. Öyleyse geliniz, Ramazanda olduğu gibi namazlarımızı aşkla ve huşuyla kılmaya devam edelim. Zihnimiz olumsuz düşüncelere, dilimiz kem sözlere, gönlümüz kötü duygulara karşı iftarı olmayan bir oruçta olsun. Ramazanda arınan, durulan zihinlerimiz, gönüllerimiz her daim pâk olsun. Yalan, gıybet, iftira, dargınlık, kırgınlık, ayrılık-gayrılık, ihtiras, bencillik, israf gibi mümine yakışmayan durumlardan kaçınalım. Rabbimiz katında ve insanların nezdinde değerimizi düşürecek her türlü çirkinliğe karşı kendimizi korumaya devam edelim. 

Kardeşlerim! Geliniz, Ramazanda olduğu gibi gönül kapılarımızı birbirimize ardına kadar açalım. Fakire, yoksula, ihtiyaç sahibine, kimsesize, yetime, öksüze şefkat ve yardım elimizi uzatalım. Ramazan ve bayramla pekişen kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak duralım. İftar sofralarında, namaz saflarında buluştuğumuz gibi hep birlikte ebedi cennette buluşmanın ve kurtuluşa ulaşmanın gayretinde olalım. Geliniz, hayatımızı Ramazan kılalım, ibadet kılalım. Unutmayalım ki; bizi Rabbimizin rızasına götürecek olan teslimiyetimizdir, taatimizdir, samimiyetle yapacağımız ibadetlerimizdir, hayır ve iyiliklerimizdir. Ve bilelim ki, biz Rabbimize yöneldiğimiz müddetçe Rabbimiz bize merhametiyle muamele edecektir. Bizler O’na yürüyerek gidersek O bizlere koşarak gelecektir.5 

Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz, hepimizi sorumluluğunun bilincinde olanlardan eylesin. Hutbemizi Efendimiz (s.a.s)’in öğrettiği şu dua ile bitirmek istiyorum: “Allah’ım, seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım et!”6 

1 Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5. 
2 Buhârî, Îmân, 29. 
3 Buhârî, Libâs, 43. 
4 Hicr, 15/99. 
5 Buhârî, Tevhîd, 50. 
6 Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 26. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

8 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Rabbimize Yakınlaşma Vesilesi: Sıla-i Rahim

Kardeşlerim! Peygamberimiz (s.a.s), Mekke’den başlayan uzun ve meşakkatli yolculuğun nihayet sonuna gelmişti. Müminlerle birlikte yurt edindiği, İslam’ı dalga dalga yayacağı Medine’ye ulaşmıştı. Medineliler, günlerdir hasretle, heyecanla Allah Resulü’nün yolunu bekliyordu. İçlerinden birçoğu onu henüz görmemişti. “Ey bizden seçilen elçi, yüce bir davetle geldin. Sen bu şehre şeref verdin. Ey sevgili hoş geldin” nidalarıyla karşıladılar Rahmet Elçisi’ni. Kadın-erkek, büyük-küçük herkes yollara dökülmüştü. Onu yakından görmek, söyleyeceği ilk sözleri bizzat mübarek ağzından işitmek istiyorlardı. Kendisini merakla takip eden kalabalığa Peygamberimiz (s.a.s)’in ilk mesajlarından biri şu olmuştu: “Aranızda selâmı yayın. Birbirinize ikramda bulunun. Sıla-i rahmi, akrabalık ilişkilerini gözetin…” 1 

Kardeşlerim! Rahmet Elçisi (s.a.s), bu sözleriyle akrabalık ilişkilerinin ne derece önemli olduğuna dikkatlerimizi çekmişti asırlar öncesinden. O, hayatı boyunca ailesinin, akrabalarının, çevresindekilerin hukukuna titizlikle riayet etmişti. Yakınlarını her daim gözetmiş, onlara karşı sorumluluğunu ihmal etmemişti. Peygamberimiz, insanlara olan vefasını her fırsatta samimiyet ve muhabbetiyle göstermişti. 

Aziz Müminler! Yüce dinimizin büyük önem atfettiği değerlerden biri de sıla-i rahimdir. Sıla-i rahim, başta ailemiz olmak üzere akrabamızla ilişkilerimizi sürdürmek, ilgilenmektir. Onların sevinçlerini, hüzünlerini paylaşmak ve birbirimize güvenli bir liman olmaktır. Darda kaldıklarında yardımlarına koşmak, düştükleri vakit ellerinden tutup onları kaldırmaktır. Dünyanın türlü hengâmesinde yorulan zihinlerimizi, gönüllerimizi birbirimizin şefkat, merhamet ve muhabbetiyle rahatlatmaktır. 

Kıymetli Kardeşlerim! Sadece bizimle bağını koparmayan akrabalarımızla ilişkimizi sürdürmek değildir sıla-i rahim. Asıl sıla-i rahim, sormayanı sorabilmek, aramayanı arayabilmek, gelmeyene gidebilmektir. Asıl yücelik, iyiliğini gördüklerimize değil, görmediklerimize de iyilik edebilmektir.2 Şu olay bunu ortaya koymaktadır: Sahabeden biri Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Ben akrabalarımla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışıyorum, onlarsa beni arayıp sormuyorlar. Onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar.” der. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s), o sahabeye, akrabalarının tutumunun yanlış olduğunu bildirir ve şöyle buyurur: “Sen böyle davranmaya devam ettiğin sürece Allah’ın yardımı seninledir.”3 

Kardeşlerim! Her geçen gün hayatımızı kolaylaştıran nice buluşlara şahit oluyoruz. Bilhassa teknoloji alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Dünya, hızla küçücük bir köye dönüşüyor, mesafeler aradan kalkıyor. İstediğimiz anda bir tuşa dokunarak dünyanın öbür ucundaki insanlara ulaşabiliyor, onlarla görüşebiliyoruz. Ancak ne hazindir ki zaman zaman kendimizi, birbirimizi, en yakınımızdakileri ihmal ediyoruz. Kendimiz dışındaki insanları ve onların problemlerini gün geçtikçe umursamaz oluyoruz. Milyonların yaşadığı şehirlerde sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru savruluyoruz. Onlarca hatta yüzlerce kişiyle aynı binayı paylaşıyoruz, aynı çatı altında yaşıyoruz ama her geçen gün yalnızlaşıyoruz. Belki gün geçtikçe hanelerimiz genişliyor ama bir o kadar da gönüllerimiz daralıyor. Günümüzde gözbebeği evlatlarının yolunu bekleyen, yalnızlığa terk edilmiş nice anne-babalarımız var. Halinin hatırının sorulmasını bekleyen, unutulmaya yüz tutmuş nice akrabalarımız var. Bir nebze olsun dertlerinin paylaşılmasını, gönüllerinin alınmasını bekleyen nice mahzun, garip, boynu bükük yakınlarımız var. Bir selama, içten bir tebessüme, samimiyet ve muhabbete muhtaç nice komşularımız var. 

Kardeşlerim! Geliniz, cennete girebilme vesilesi olan sıla-i rahmi ihmal etmeyelim. Anne-babamızın gönlünü yapalım. Eş ve evladımızla, yakın uzak akrabamızla, komşularımızla ilişkilerimizi canlı tutalım. Ve kendimize şu soruları soralım: Biz yaşayıp örnek olmazsak, çocuklarımız kimden öğrenecek büyüklere hürmet ve hizmet etmenin güzelliğini? Yavrularımız nereden bilecek akrabayla yaşanınca sevinçlerin çoğaldığını, keder ve üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını? Hutbemi Yüce Rabbimizin şu emriyle bitirmek istiyorum: “… Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, hepinizi görüp gözetmektedir.” 4 

1 İbn Mâce, Et’ıme, 1. 
2 Buhârî, Edeb, 15. 
3 Müslim, Birr ve sıla, 22. 
4 Nisâ, 4/1. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

7 Temmuz 2016 Perşembe

Hadis-i Şerif

Melekler, Cuma günleri cami kapılarında, yanlarında defterler olduğu halde oturur ve "1'inci, 2'inci, 3'ncü" diye gelenleri yazarlar. İmam hutbeye çıktı mı defteri dürerler.
















Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa: 108 / No: 9
Ramuz El-Ehadis

5 Temmuz 2016 Salı

Ramazan Bayramı

Kardeşlerim! Bizleri bir Ramazan bayramına daha ulaştıran Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Bayramımız mübarek olsun. Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanı aziz bir misafir edasıyla uğurluyoruz bugün. Onu uğurlarken hüzünleniyor, ancak bayram ile seviniyoruz bugün. Ne büyük bahtiyarlıktır ki orucu, kötülüğe karşı kalkan edindik. Gecenin karanlığını sahurlarımızla, namazlarımızla aydınlattık. Tefekkürü, sabrı, şükrü bir kez daha öğrendik. 

Kardeşimizin derdiyle dertlenmeye adadık kendimizi. Ve bir aydır yaşadığımız iftar sevincimiz, bayram sevinciyle birleşti. 

Kıymetli Kardeşlerim! Bayramlarımız, Allah’ın lütfuyla ihya edilen, neşe ve sevinç günleridir. Bayramlarımız ibadettir, zikirdir, tekbirdir, duadır; sıla-ı rahim, paylaşma, huzur ve umuttur. Bayramlarımız, aynı mabette, aynı safta, aynı inancın şuurunda yüreklerimizi birleştirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, kırgınlık ve dargınlıklarımızı bitirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirip haykırdığımız günlerdir. Aziz 

Kardeşlerim! Kimi gönüller mahzundur, kimi yürekler yaralıdır, kimi canlar sıkıntıdadır bu bayram. Coğrafyamızı saran şiddet ve teröre kurban gitmektedir insanlarımız. Anne çocuğundan, kardeş kardeşinden, yüzbinler vatanından, gençler değerlerinden koparılmıştır. Acı, hüzün ve gözyaşı dağlamaktadır yürekleri. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi bayram neşesiyle canlandırmaktır. Bugün bize düşen, bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı eda etmektir. Bugün İslam âlemi olarak bize düşen, yüreklerimiz mahzun olsa da bayramımızın hakkını vermek ve onu mahzun göndermemektir. 

Kardeşlerim! Bugün bize düşen, bayramımızı hepimiz için bir umuda dönüştürmektir. Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık vesilesi değil, Rabbimizin bir âyeti olarak görmek ve birbirimize kenetlenmektir. Yüce Rabbimizin, “Topyekûn Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın…”1 çağrısının gereğini yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in “Müminler, bir binanın yapı taşları gibidir. Onlar, birbirlerinin hayata tutunmasını temin ederler.” 2 Mesajına uygun bir hayat sürmektir. 

Kardeşlerim! Bizler, insanlığın umuduyuz. Şunu unutmayalım ki; birliğimizi, dirliğimizi korursak mazlumların, mağdurların, yoksulların, kimsesizlerin umudu olmaya devam ederiz. Bunu başaramaz, kısır tartışmalarla, kavgayla, gürültüyle zamanımızı heba edersek işte o zaman insanlık adına umutlar söner… Gelin umutları söndürmeyelim. Bayram sevincimizi gönüllerden gönüllere, gözlerden gözlere, dillerden dillere, evlerden evlere dalga dalga yayalım. Bayramla sevinmeyen bir gönül, hüznü dinmeyen bir mahzun, başı okşanmamış bir yetim, eli öpülmemiş bir büyük bırakmayalım. 

Aziz Müminler! Gelin, yüreklerimizin ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakalım. Af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gönlümüzü birbirimize açalım, muhabbetle kucaklaşalım ve bayramlaşalım. Varlık sebebimiz olan anne-babalarımıza, hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimize, evlerimizin canlı bayramları olan çocuklarımıza bayramın coşkusunu tattıralım. Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgiye ve merhamete aç yetim ve öksüzlerin başlarını okşayalım. Hastalara, garip ve kimsesizlere, yoksullara, muhtaçlara bayram sevinci taşıyalım. Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım. Herkesin kardeşçe yaşadığı muhteşem bir medeniyetin mirasçıları olarak evvela ülkemizi gül gülistan edelim. Aynı sofrada sevindiğimiz, aynı kıblede buluştuğumuz, aynı Peygambere ümmet olduğumuz, aynı Kitab’a inandığımız bilinciyle kardeş olalım. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyelim, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim. 

Kardeşlerim! Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, gönül coğrafyamızın ve İslâm âleminin mübarek Ramazan bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum. Hutbemi, hakiki bayramları dile getiren şu dizelerle bitirmek istiyorum: Can bula cananını, bayram o bayram ola, Kul bula sultanını, bayram o bayram ola, Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola, Cümle günah af ola, bayram o bayram ola. 

1 Âl-i İmrân, 3/103. 
2 Buhârî, Salât, 88; Müslim, Birr ve Sıla, 65. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü