Bu Blogda Ara

Hadis-i Şerif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hadis-i Şerif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2016 Pazartesi

Hadis-i Şerif



Ramazanda Allah'ı zikreden mağfiret olunur. Ve o ayda Allah'dan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez.


Ravi: Hz. Câbir (r.a.)
Sayfa: 285 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

12 Haziran 2016 Pazar

Hadis-i Şerif

Nuh (a.s.) Ramazan ve Kurban Bayramı günleri hariç, bütün sene oruç tuttu. Davut (a.s.) her aydan üç gün oruç tuttu. Diğer zamanını ister oruçlu geçirsin ister geçirmesin. (Böyle yapardı.)








Ravi: Hz. İbni Amr (r.a.)
Sayfa: 307 / No: 1
Ramuz El-Ehadis

11 Haziran 2016 Cumartesi

Hadis-i Şerif


Ramazanda Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar bağlanır ve her gece bir münadi şöyle nida eder: "Ey hayır sahibi, hayrını yap. Ve ey şer sahibi, biraz geri dur."







Ravi: Hz. Ukbe İbni Ferkad (r.a.)
Sayfa: 255 / No: 11
Ramuz El-Ehadis

10 Haziran 2016 Cuma

Hadis-i Şerif

İbrahim (a.s.)'ın suhufu Ramazanın birinde, Tevrat altısında, İncil onüçünde, Zebur, onsekizinde ve Kur'an ise yirmidördü yirmibeşe birleştiren gecede indirildi.







Ravi: Hz. Vasile (r.a.)
Sayfa: 83 / No: 11
Ramuz El-Ehadis

9 Haziran 2016 Perşembe

Hadis-i Şerif


Beni dinlemez misiniz? Rabbinize ibadet ediniz, beş vaktinizi kılınız. Ramazan ayını tutunuz. Mallarınızın zekatını eda ediniz. Emir sahiplerinize itaat ediniz. Böylece Rab'bımızın Cennetine girersiniz.











Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa: 169 / No: 6
Ramuz El-Ehadis

8 Haziran 2016 Çarşamba

Hadis-i Şerif


Ramazan ayı girdiğinde Allah teala arşı taşıyan meleklere, tesbihten ellerini çekip Muhammed (s.a.s.) ümmetine ve mü'minlere istiğfarda bulunmalarını emreder.





Ravi: Hz. Ali (r.a.)
Sayfa: 45 / No: 4
Ramuz El-Ehadis

7 Haziran 2016 Salı

Hadis-i Şerif

Bir erkek çocuk üç gün arka arkaya oruç tutmaya muktedir oluyorsa, Ramazan
orucu onun üzerine vacip olur.

Ravi: Hz. Lebibe (r.a.)
Sayfa: 32 / No: 3
Ramuz El-Ehadis

6 Haziran 2016 Pazartesi

Hadis-i Şerif

Size Ramazan ayı geldi. O bereket ayıdır. O ayda tam hayır vardır ve Allah sizi gaşyeder. Rahmetini inzal eder, hataları siler, duaları kabul eder. Sizin rağbetinize bakar ve sizinle meleklerine iftihar eder. Onun için Allah'a kendi tarafınızdan hayır ödeyin (Çok hayır yaparak Ramazanın hakkını verin). Zira şaki, o ayda Allah'ın Rahmetinden mahrum kalan kimsedir.






Ravi: Hz. Ubâde (r.a.)
Sayfa: 9 / No: 10
Ramuz El-Ehadis

29 Nisan 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Miraç Kandili

Kardeşlerim! Önümüzdeki Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece Miraç Kandilini idrak edeceğiz. Kandilinizi şimdiden tebrik ediyorum. İsrâ ve Miraç, Peygamberimiz (s.a.s)’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya, oradan da Yüce Mevla’nın sonsuz âyet ve kudretini müşahede etmek için yaptığı mucizevi bir yolculuktur. Pek çok ilahî hikmet ve bereketi barındıran bu kutlu yolculuk, okuduğum âyet-i kerimede şöyle dile getirilmektedir: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya ulaştıran Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.”1 

Kıymetli Kardeşlerim! Miraç, Rahmet Peygamberi (s.a.s)’nin Allah’ın sonsuzluğu, yüceliği ve O’nun nihayetsiz kudretine yaptığı en görkemli şahitliktir. Rabbimiz, bu şahitlikte gerçek yüceliğin yalnızca kendisine ait olduğunu Efendimizin şahsında beşeriyete bir kez daha göstermiştir. Aynı zamanda arınma, yücelme ve kulluğun zirvesine erişmenin yollarını da öğretmiştir. Âlemlerin Rabbi, teslimiyet, sadakat, ahlak, doğruluk, dürüstlük timsali olan Kutlu Nebi’yi miraç ile taltif buyururken biz kullarına da mesajlar vermiştir. Buna göre, ömrünü bu yüce değerlerle tezyin edenler, kulluk basamaklarında her daim yükseleceklerdir. Onlar, cennetin ebedi nimetlerine mazhar olarak bâki makamlarda yüceleceklerdir. 

Aziz Müminler! Miraç, bir yünüyle Rabbe vuslat, bir yönüyle de Rabbin nehyettiklerini terk ediştir. Biz müminler için müjdedir Miraç. Rabbimiz, kendisine ortak koşmayanların büyük günahlarının bağışlanacağını bu kutlu gecede müjdelemiştir. Bizler için hediyedir Miraç. Rabbimize en yakın anımız olan namaz, bu gece beş vakit farz kılınmıştır.2 Resûlullah Efendimiz (s.a.s)’in, miraç ile mana âleminin basamaklarında bir bir yükseldiği gibi bizler de Rabbimiz katında namazlarımızla yükseliriz. “Allahu ekber” diyerek, tekbirimizle dünyanın bütün hengâmelerinden sıyrılıp yaratılış ve varoluşumuzun hikmet ve anlamını derinden kavrarız. Kıyamımızla istikamet üzere, dosdoğru oluşu simgeleyerek Allah’ın huzurunda dururuz. Kıraatimizle, O’na en içten sena ve yakarışta bulunuruz. Rükûmuzla yalnız Rabbimizin önünde boyun eğdiğimizi gösteririz. Secdemizle O’na en yakın olmanın ve kulluğun zirvesine varmanın hazzını duyarız. Tahıyyatımızla Rabbimizi yüceltirken biz de yüceliriz. Selamımızla özgürlük ve felahı hatırlarız. Günde beş vakit namazımızda tüm canlılığıyla miracı doyasıya yaşarız. 

Kardeşlerim! Her gün yatsı vaktinde okuduğumuz Âmenerresûlü diye başlayan âyetler bize Miracın bir hediyesidir. Bizler bu ayetlerde, “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettik” diyerek Rabbimize verdiğimiz kulluk sözümüzü yenileriz. “İşittik, itaat ettik. Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş ancak sanadır.” âyetiyle teslimiyetimizi dile getiririz. “İnsanın yaptığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir” diyerek sorumluluk bilincimizi tazeleriz. Bununla birlikte, dünyada yapıp ettiğimiz her şeyin bir hesabı ve karşılığı olduğunu, ahireti ikrar ederiz. Ve nihayet, şu dualarımızla Rabbimize en içten yakarışlarla iltica ederiz. “Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kâfirlere karşı bize yardım et.” 

Kıymetli Kardeşlerim! Miraç değerleri, bizlere yüce ve anlamlı ufuklar açan kutsal değerlerdir. Miraç değerleri ile insan, esfel-i sâfiline, aşağıların aşağısına savrulmaktan kurtulur; ahsen-i takvime, en güzel hale ulaşır. Miraç değerleri, insanı sidre-i müntehaya, en üst kemal noktasına çıkarır. Bu ulvi değerler, bizleri ebediyen huzur içinde kalınacak cennete götürür. Yeter ki bizleri yükseltecek bu değerlere sımsıkı sarılalım ve bunları hayatımıza yansıtmakta kararlı olalım. Yeter ki burağımız imanımız, refrefimiz ibadetlerimiz, salih amellerimiz ve güzel ahlakımız olsun. Böyle olduğu takdirde hayatımızın her anı bizim için miraç olacaktır. 

Kardeşlerim! Miraç Kandili vesilesiyle Rabbimize, kendimize ve çevremize karşı sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlayalım. Unutmayalım ki, bugün biz müminlere düşen, miracı Peygamberimiz (s.a.s)’in bir hatıratı, bir tarih olarak okumak değildir. Bize düşen, Ebu Bekir Efendimiz misali, Allah’ın emir ve yasakları karşısında her daim sadakatle, teslimiyetle bir duruş sergilemektir. Bu sadakat ve teslimiyeti gösteremeyenler, miracın anlamı, ruhu ve kazanımlarından mahrum kalacaklardır. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizin Miraç Kandilini bir kez daha tebrik ediyorum. Bu kutlu gecede Yüce Rabbimize açılan ellerin ve yakaran dillerin, bütün İslâm âleminin birlik, dirlik ve beraberliğine, insanlığın hidayetine, dünyada adalet, huzur ve barışın teminine vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan diliyorum. 

1 İsrâ, 17/1. 
2 Müslim, İman, 279. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

22 Nisan 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Tevhid ve Vagdetin Öncüsü Müminler

Kardeşlerim! Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Siz, insanlar için var kılınmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve siz Allah’a iman edersiniz.”1 

Aziz Müminler! Resûl-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz, bir gün ashâbıyla birlikte bir kabristana uğradı. Orada medfun olanlara, “Allah’ın selamı size olsun ey Müminler diyarının sakinleri! Biz de bir gün inşallah sizlere kavuşacağız.” şeklinde selâm verdi. Sonra sözlerine, “Benden sonraki kardeşlerimi görmüş olmayı ne kadar da çok arzu ederdim.” şeklinde devam etti. Bu sözü işiten ashâb, “Biz senin kardeşlerin değil miyiz yâ Resûlallah!” dediler. Allah Resûlü, “Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerim ise benden sonra gelecek müminlerdir.” buyurdu.2 Evet, bir zamanlar Müminlerin sayıları pek azdı. Sonra dalga dalga, nesilden nesile çoğaldılar. Zamanla kıtalar kuşatan büyük bir topluluk hâline geldiler. Peygamberimizden öğrendikleri hakikatleri dünyanın her tarafına yaydılar. Gittikleri her yere şefkat, merhamet, insaniyet taşıdılar. Mümin gönüller, imanla birbirlerine ısındı ve kaynaştı; ırk, renk, dil, bölge ve coğrafya farkları gibi engeller bir bir aşıldı. Müslümanlar kardeş oldular, yekvücut oldular.3 Tevhid ile gelen vahdetin temsilcileri oldular. Bir ve beraber olmanın en güzel örneklerini sergilediler. Aynı kıbleye dönerken, Kâbe’de yan yana tavaf ederken, aynı inanca bağlı bir ümmet olmanın huzur ve mutluluğunu yaşadılar. Bilgiyi, hikmeti ve marifeti rehber edindiler, insanlığı yücelten medeniyetler inşa ettiler. Yeryüzünde hak ve adaleti tesis ettiler. 

Kıymetli Kardeşlerim! İslâm ümmeti, İslâm’ın bir araya getirdiği müminler topluluğudur. İnsanlığa örneklik, önderlik ve rehberlik yapacak ana kitledir. Tüm insanlık için var kılınmış topluluktur. Bu itibarla yeryüzünde hak ve adaleti tesis etme gibi bir sorumluluğu vardır. İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma gibi bir vazifesi vardır. İslâm ümmeti, bir anneden doğmuş çocuklar gibi güven ve sadakatle birbirine bağlıdır. Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)’in rehberliğinde yüce değerleri yaşayan ve yaşatan topluluktur. Her türlü aşırılıktan uzak, mutedil bir ümmettir. 

Aziz Kardeşlerim! Ne zaman ki Müminler, Kerim Kitabın ilk çağrısı olan ilim, hikmet ve marifet yolundan uzaklaştı, o vakit cehalet bataklığına saplandı. Böyle bir durumda fert ve toplum hayatına, insanlığa yön veren, ışık tutan değerler üretemedi, medeniyet inşa edemedi. Bilgide, fikirde, düşüncede, eğitimde, kültürde ve sanatta tutulma yaşadı, söz sahibi olamadı. Ne zaman ki heva ve heves, menfaat ve çıkar, hak ve hakikatin önüne geçirildi, o vakit ihlas ve samimiyet kaybedildi. Dinin özünden uzaklaşıldı. Riya ve gösteriş ön plana çıkarıldı. Ne zaman ki, İslam dünyasında çalışma ve üretme terk edildi, o vakit fakirlik ve yoksulluk girdabına düşüldü. İslam beldelerinin zenginliği sömürülmeye başlandı. Müslümanlar, hep başkalarının ürettiklerini tüketmeye mecbur bırakıldı. Ne zaman ki Müslümanlar, tefrika, ayrılık ve gayrılığa düştüler, o vakit coğrafyamız eman ve güven, sulh ve selam özelliğini kaybetmeye başladı. Gücümüz zayıfladı. Kötülüklere engel olamaz, huzur ve barışı sağlayamaz olduk. 

Kardeşlerim! Bugün İslam coğrafyasını üç büyük fitne ateşi sarmış vaziyettedir. Birincisi, mezhepçilik fitnesidir. Mezhebe, meşrebe mensubiyeti, İslam’a, Muhammed Mustafa’ya mensubiyetin önüne geçirmek, Müslümanlar için en büyük fitnedir. Kendisi gibi düşünmeyenleri tekfir ederek ümmetten saymama gafleti içerisinde olmak, Müslümanları kuşatan en büyük tehlikedir. İkinci büyük fitne, Peygamberimiz (s.a.s)’in “Cahiliye asabiyeti” olarak adlandırdığı ırkçılık fitnesidir. Oysa yüce Rabbimiz Kerim Kitabında şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.”4 Üçüncü fitne ise terördür. Kimilerinin, masum insanları hunharca katletmeyi cihat, kendisiyle beraber kadın, erkek, çoluk-çocuk demeden insanları öldürmeyi şehadet zannetmesidir. Hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayan eli kanlı terör örgütlerinin, insanları evinden, yurdundan, işinden, gücünden etmesidir. Gözü dönmüş cinayet şebekelerinin, topyekûn bir milletin, ümmetin istikbalini hedef alması, insanların ümitlerini, hayallerini kazdıkları çukurlara gömmeye çalışmasıdır. 

Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz bütün bu hastalıklarla mücadele etmeyi, her türlü fitne ateşini söndürebilmeyi İslam ümmetine nasip eylesin. Bizleri, zihinleri ve yürekleri bir, gayeleri ve duyguları bir, sevgileri ve hüzünleri bir kardeşler topluluğu eylesin! Bu camide yan yana, omuz omuza durduğumuz gibi her daim müminler topluluğu olarak yan yana, gönül gönüle olabilmeyi bizlere bahşeylesin! Ümmet-i Muhammedi tevhid ve vahdette birleştirsin. 

1 Âl-i İmran, 3/110. 2 Müslim, Tahâret, 39; 3 Buhârî, Salât, 88. 4 Rûm, 30/22. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

19 Kasım 2015 Perşembe

Hz. Peygamberin Hayatı

Peygamber Efendimiz'in Güzel Ahlâka Dair Sözleri

Allah'ın tek oluşunun ve O'na itaat etmenin ne gibi bir ahlâk düzeni oluşturduğunu ve bu ahlâk düzeninin insanın pratik yaşantısında ve özellikle kişisel ve toplumsal hayatta ne şekilde tezahür ettiğini uzunca anlatmamız mümkün değildir. Bunun için ayrı bir kitaba ihtiyaç vardır. Ama, burada size Peygamber efendimizin bazı mübarek sözlerini sunmaya çalı- şacağım. Bunlardan, Rasûl-i Ekrem'in vücuda getirdiği hayat nizamında iman, ahlâk ve amel arasında ne güzel bir denge kurulduğunu anlamanız, sanırım kolay olacaktır. "İman’ın birçok sahaları vardır.İmanın aslı, sizin Allah'tan başka kimseyi ma'bud olarak tanımamanızdır. Bunun son dalı, yolda Allah kullarına zarar veya eziyet verebilecek bir şeyi gördükten sonra onu ortadan kaldırmaktır. Ve hayâ da imanın bir parçasıdır." "Vücut ve elbisenin temiz olması, imanın yarısıdır."
 "Mü'min, insanların can ve malları için tehlikeli olmayana denilir." "Emin olmayan iman sahibi değildir ve vaadleri yerine getirmeyen dinsizdir." "Bir hayır iş yapınca memnun oluyor ve kötülük yaptıktan sonra pişman oluyorsan sen mü’minsin." "İman, tahammül ve geniş kalbliliğin adıdır." 

"Dostluğun ve düşmanlığın Allah için ise, dilinde Allah'ın adı geçiyorsa, kendin için beğendiklerini başkalarına beğeniyor ve kendin için beğenmediklerini onlara da beğenmiyorsan, bu, iman ve inancın en güzelidir." "İmân sahipleri arasında en mükemmel olanı, ahlâkı herkesten iyi olan ve aile fertlerine muamele konusunda en iyi olandır." "Allah'a ve ahirete iman eden şahsın kendi misafirine hürmet etmesi, komşusunu rahatsız etmemesi, dili açılınca iyi şeyler söylemesi ya da susup durması gerekir." "Mü'min hiçbir zaman kimseye hakaret etmez, kimse ile alay etmez, kimseyi lanetlemez, küfür etmez ve başkalarına dil uzatmaz." "Mü'min her şey olabilir, ama yalancı ve hain olmaz." "Kötülüklerden komşusunun huzuru kaçan elbette bir mü'min değildir, vallahi mü'min değildir, billahi mü'min değildir."
 
"Kendi tıka basa doyan, ama yanındaki komşusu aç kalan iman sahibi değildir." "Kendi öfkesini dışa vurmaya gücü olan, fakat yine de kendini zaptedenin kalbini Allah iman ve huzurla doldurur." "Başkalarına gösteriş olsun diye namaz kılan, şirk içindedir, başkalarına gösteriş olsun diye oruç tutan şirk içindedir, başkalarına gösteriş olsun diye sadaka veren şirk içindedir." "Şu dört özellik (kötülük) birinde bulunursa o şahıs münafıktır. Emanete hıyânet eder, konuşurken yalan söyler, verdiği sözü tutmaz ve kavga ederken nezâket sınırlarını geçer." "Yalan şahitlik, şirke kadar giden büyük bir günâhtır." "Gerçek mücahit, Allah'a itaat ederken kendi nefsiyle savaşandır ve gerçek muhacir (hicret eden), Allah'ın yasakladıklarını terk edendir." 

"Biliyor musunuz, kıyâmet günü Allah'ın gölgesinde ilk önce yer alacak olanlar kimler olacak? Kendilerine hakk bildirildiği zaman bunu kabul etmiş olanlar ve kendilerinden istendiği zaman hakkı açık kalblilikle vermiş olanlar ve de kendileri için istedikleri kararı başkaları için de verebilenler." "Siz bana altı şey için teminat verirseniz, ben de size cennetin garantisini veririm, konuşurken doğruyu söyleyin, verdiğiniz sözü tutun, emanetlerinizi yerine gelirin, kötülüklerden sakının, kötü bakışlardan kaçının ve zulüm etmeyin." "Hilekâr, kendini beğenmiş ve başkalarına yaptığı iyilikleri her zaman yüzlerine vuran biri cennete girmeyecektir." 

"Cennet'e haram lokmalardan oluşan et giremeyecektir. Haram yiyerek şişen vücut için (cehennem) ateş(i) daha iyidir." "Bozuk ve çürük malı satan ve müşteriye kötü tarafını söylemeyenin üzerine Allah'ın öfkesi giderek artar ve melekler onu lanetler". "Bir şahıs istediği kadar yeni hayata kavuşsun ve Allah'ın yolunda cihad etmeye devam etsin, borcu varsa ve ödenme mişse, cennete gidemez". "İster erkek olsun, ister kadın, ömürlerinin 60 yılını bile Allah'a itaat ederek geçirmiş olsalar dahi, öldükleri vakit vasiyetlerinde hakkı olanın hakkını vermemişlerse, ikisi de cehenneme lâyık olacaklardır". "Emrinde olanlara sert davranan âmir cennete giremeyecektir." "Ben size, oruç, sadaka ve namazı yok eden bir şey söyleyeyim mi? Bu, anlaşmayı bozmak ve huzur varken kavga çıkarmaktır. İnsanlar arasındaki ilişkileri bozmak, bir insanın bütün iyiliklerini yokeden bir fiildir."

"Asıl fakir olan, kıyamet günü Allah'ın huzuruna, yanında namaz, oruç ve zekât gibi bütün servetiyle çıkmasına rağmen kimine küfür etmiş, kimine iftira atmış, kiminin malını yemiş, kiminin kanını akıtmış ve kimini dövmüş olarak gelendir. Allah böyle birinin bütün iyiliklerini o mazlumlara dağıtır. Hesap yine denk gelmezse mazlumların günahları kendisine yüklenir ve kendisi Cehenneme aldır". "İnsanlar, kendi kötülüklerini te'vile ve nefislerini kötülükler yüzünden teskin etmeye çalışmazlarsa kurtuluşlarından umutsuz olmazlar". "Malları, fiyatları yükselsin diye stok eden esnaf ve tüccar melundur". "Fiyatları artsın diye hububatı 40 gün stok edenin Allah ile hiçbir ilişkisi olamaz". "Eğer bir tüccar tahılını, 40 gün stok ettikten sonra sadaka olarak fakir fukaraya dağıtsa bile affedilemez". 

Rasûl-ü Ekrem (a.s.)'in bazı mübarek sözlerini yukarıda örnek olarak sizlere sundum. Bu hadis-i şerifler, Hazreti Peygamber (a.s.)'in iman ile ahlâk ve ahlâk ile hayatın bütün bölümleri arasında nasıl bir bağlantı kurduğunu açıkça ortaya koymaktadır,. Tarihi okumuş olanlar bilirler ki, Hz. Muhammed (a.s.) bu vaaz ve telkinlerini sadece kâğıt üzerinde bırakmadı, aksine bu söz ve kuralların ne kadar pratik olduğunu, bir memlekette bütün bir siyaset ve medeniyet nizamını kurup işler hale getirmekle kanıtladı. İşte bu büyük başarıdan dolayıdır ki biz Hz. Peygamber'e Server-i Alem veya Cihan önderi lakabını vermeyi uygun gördük.

Gelecek Konu: Peygamberliğin Sona Ermesi İle İlgili Açıklamalar