Bu Blogda Ara

Fatih Akgül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fatih Akgül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2017 Çarşamba

Provokasyon

Geçmişten bugüne büyük kavgaların en büyük nedenlerinden biri küçük dedikodu gibi görünen söylemlerden oluşmaktadır.

Şu şunu böyle yapmış o bunu böyle yapmış, bize yakışmaz, kim onlar, gidelim görelim dövelim ders verelim, canlarını yakalım bir daha olmasın herşey iyi olsun güllük gülistanlık yaşayalım, Böyle bir dünya yok.

Yanlış olmazsa doğrunun bir kıymeti kalmaz, daha doğrusu yanlış olmazsa doğru diye bir kavram ortada olamaz. İnsanın insan olduğunu hatırlatan tekşey hatalarıdır.

Hayatımızda birileri yanlış yapabilir, Anneniz Babanız, Eşiniz veya çocuğunuz, Muhtar, Belediye Başkanı Bakan Başbakan hatta Cumhurbaşkanı dahi hata yapabilir. Yapılan her hatada davranış şekillerinize üslubunuzda dikkat etmez iseniz, hatayı düzeltme konusunda yapıcılıkla alakalı yoksun ve yeni sorunlar çıkarma adına antipatik bir durum ortaya çıkar.

Herşeyden önce bir insan olduğumuzu unutmamalıyız ve insan değeri cebindeki para veya konum ile sınıflandırılmadığını bilmemiz şart. Toprak altında veya üstünde eşitiz. Ben toprağın üstündeyim beni ilgilendirmez dersen, Hakka hukuka saygın kalmaz.

Ülkelerde yaşayan, özellikle müslüman bir ülkede yaşayan biri doğmamış çocuğun herşeyde, Bindiğin kendi paranla aldığın arabada bile hakkı olduğunu bilir, Bunu bilmeyenin müslümanlığı kısıtlıdır ve herşeyi yapmaya müsaittir.  

Provokasyonlarda genelde birilerinin amacı kendi canının yanması pahasına ortam huzurunu bozmaya dayalıdır. Bu genelde siyasi düşmanlıklardan çıkan basit olayların doğru veya yanlış bilginin ortaya atılmasıyla meydana gelir

Günümüz dünyasında kuyuda çok, taşta çok, hele hele kuyuya taş atacak meraklıca olanda çok. 


Farkındamısınız bilmiyorum, Provokatörler tek amacı kıvılcım çıkarmaktır, ellerinden geleni arkalarına koymazlar, Kıvılcım çıktımı zaten onlara yeter, En basit örneklerden bir tanesi, devletimiz 15 Temmuz anısına hatıra para bastırır, bu paranın bir yüzünde Türk bayrağına tutunan milletimin ta kendisi diğer yüzünde ise paranın değerini gösteren rakam mevcuttur, 

Beş parmağın beşide bir değildir, Uygulamalar, yaşam tarzları, düşünceler ve görüşler hep farklıdır. Birilerinin çok beğendiği bir şeyden sen nefret edebilirsin, nefret etmesende duruma göre yapına göre sever sevmezsin. 

Provokatörler her koldan sosyal medya hesaplarından; Bakın Paranın üstünden Atatürk resimlerini çıkararak bizi alıştırmaya çalışıyorlar gibi abuk sabuk düşünceler ortaya atarak bizlerin bilinç altında devlete karşı düşmanlık beslememizi istemekteler.

Bizim milletimiz iyi niyetinden çalışkanlığından ve dürüstlüğünden hiçbir zaman ödün vermemiştir, Ülkemizde farklı ırklardan gelip kabulendiklerimiz değil Türk gibi yaşamaya çalışan örf ve adet bilmezlerden bahsetmiyorum.

Bizi bir birimize düşürmeye çalışan soysuzlara malzeme çok. Sadece her zaman yaptığımız gibi öncesinde doğruluğunu gerçekçiliğini soruşturmak zorundayız, hatalı davranışları elimizden geldiği kadar düzeltmeye çalışacağız hemde iyi niyet ve güzellikle, Öfke veya kin kusan cümleler bize yakışmaz. Tarihte filozofların veya ünlü yazarların hiç söylemedikleri sözleri öncelikli malzeme gibi kullanırlar, Saygı gören, ülkece çok sevilen birinin sözleri çarptırılabilirler yani kısacası amaçlarına ulaşmak için ellerinden geleni yaparlar. 

Yüzyıllardır bu topraklarda kan görmeyi amaçlayan Provokatörler bizim ne kadar asil bir millet olduğumuzu iyi bilirler, Bizler Allah'ın ipine sarılmış bir milletiz, içimize aldığımız insanların, Toprağımızda çoluk çocuk sahibi olmuş kardeş bildiklerimiz bugün bize bu tip kişilere kukla olarak akıl kurnazlığı yapabilirler.

Türk'ü Türk yapan Soyundan çok Müslümanlığıdır. İyi bir Müslüman olduğumuz sürecede ipimiz sağlam, endişemiz olmaksızın doğru yoldan şaşmayacağımız kesindir.

İslam Dini Kusursuzdur, Kusurlu Olan sadece biz Müslümanlarız ve İnşallah bu kusurlardan kendimizi iyi geliştirerek kurtulacağız.

Sosyal medyanın gücü artıyormuş gibide gözükse gün gelecek Cem Yılmaz'ı ararcasına sadece gülmek eğlenmek vakit geçirmek için gücünü kaybeden varlık olacak ve yeni bir alışkanlıklar gelecek, yabancı olduğumuz ama sevdiğimiz bu alışkanlığa geçene kadar yine seni kandırmaya çalışacaklar.

Kanma, Ekmek yediğin yere şükret ve dua et.

17 Ocak 2017 Salı

Olasılıklı İhanet

Neyin ihaneti veya yoksunluğu! 

Geçen günler arkasına bakmasına izin vermiyor, doğrular ve yanlışlarla geçen hayat, Üstelik sadece bir süreliğine , Siz ona Kiralık Hayat deyin gitsin.

Hz. Nuh a.s Yüce kitabımız Kuranı Kerim 900 yıl peygamberlik yaptığını söyler. Buna görede alimler bin küsür yıl yaşadığını tahmin ederler! ve sormuşlar Nuh a.s; Dünyada ne kadar kaldın? Nuh a.s; Bir kapıdan girdim bir kapıdan çıktım demiş!

Ne güzel dünya! Bakmayın savaşların olduğuna çocukların öldüğüne, doğanın perişan haline, kimin umurunda!

Dur bakalım birader yanlış yerdesin! 

Söylediklerimizle uyguladıklarımız arasında uçurum var, doğu ve batı kadar uzak, helede Müslüman kimliğine bürünmemiz ve söylediğimizle yapılanlara bakılınca ey vah diyorum. İnsanız işte.

Peki değerli dostlar, bizler iyi isek ve bir şeyler yolunda gitmiyorsa sorun nerededir! Hatalı olduğum yerde affınıza sığınıyor ve olasılıklı sorunları aşağıya yazıyorum.


Yıllardır borç yiğidin kamçısıdır dediler ve bizleri kredi borcuna soktular, hemde ne için biliyor musunuz? Cep telefonu, kılık kıyafet, evde 2 yıl kullandığın tv getir yenisi götür, ıvır zıvır bir çok şey için, Ha borç kötüdür demiyorum ama işin içinde faiz olunca bütün bereket gidiyor maalesef.

İsraf; Bizim çöpe attığımız ekmeklerle 38 milyonluk Sudan ülkesinin ihtiyacını karşıladığımızı biliyor musunuz! Bir şeyin kıymetini kaybedince anlıyoruz. Bizler Elhamdülillah Müslümanız Allah bütün insanlara Müslüman ölmeyi nasip etsin. Bugün Filistin, Afganistan, Irak, Afrika, Suriye gibi bir çok Müslüman ülkesinde yaşanan sıkıntıların arkasında esasında Müslüman gibi yaşamamak vardır. 

Dünya insanın ahirete geçiş köprüsüdür veya bir bağcının bize üzüm yemesi için izin verildiği yer. Biz bağcının bağına sahiplenirsek bağcı bize neler yapmaz. Bizler davranışlarımızla hem bağcıya nankörlük ediyor, hemde iyiyi kötüye kullanıyoruz bu sebepten sıkıntılı günler yaşıyoruz. 

Alemlerin Rab'bi Allah bizi bu dünyada nasıl yaşamamız gerektiği konuda bir çok peygamber göndermiştir ve bu peygamberler birbirlerini tasdik etmişlerdir.

Dünya düzenini birilerimiz iyileştirmek isterken birilerimiz bozmaya çalışıyor, aslında bozuyor gibi görünenlerde kendilerince düzeltmeye çalışıyor ama siyasi ve politik adımlarla yapılan planlar her zaman doğru sonuçlar vermiyor.

İyiliklere karşı ihanet içinde olmamak için öncelikle kendimizi gerçek Müslüman gibi alıştırmamız gerekiyor. Aslında bir nevi mecburuz ama dinimiz kolaylık dini, Bizler bu kolaylığı nefsimizin gerçekleri gizlemesiyle göremiyor ve bozuk olan düzene ayak uyduruyoruz.

Elinizde bir harita olmadan bir yere ulaşmanızın imkanı yok, sadece boş yolda gider, karşınıza çıkanla idare eder geçici heveslerle yolun sonu gelir. Sonucunu az çok tahmin edebiliyoruz.

Peygamberimiz yolu gerçek yoldur. Allah'a nasıl ulaşılması gerektiği konusunda bütün davranışlarıyla peygamberimizi örnek alacağız, Hem sözle hemde uygulama ile. Bizler hata yapacağız, günah ve günahlarda işleyeceğiz ama Gaffar olan Rab'bimizin ipi bütün iplerden sağlamdır. Şunu unutmayalım, dünyanın bütün gelişmiş silahlarıyla bizi vurmaya çalışsalar Allah istemedikçe etrafımızdan toz kalkmaz.

Peygamberimiz nasıl insandı, nasıl yer nasıl yaşardı, Nasıl konuşur davranışları nasıldı, yaşantısı kitaplaştırılmış ve insanlığa sunulmuş, yıllardır dünyada en çok okunan kitap Hz. Muhammed Mustafa S.a.v hayatıdır. Demek ki sadece okumak yetmiyor uygulama konusunda biraz tembeliz.

Saygılar


9 Ocak 2017 Pazartesi

Suç ve Ceza

Bilinçli veya bilinçsiz olarak herhangi bir şekilde hata yaptığınızda bedeli bazen yaptığınız hatanın 10 misli olabiliyor,

Bizlerin bu dünyada işi ne? Niye niçin yaşıyoruz, Yat kalk ye iç eğlen veya öl öldür diye mi?

Dünya gayemiz yaratılış sebebimiz ve ölümden sonraki son durağımız Allah'ın çizdiği yoldur. İnşallah yüreği imanla onun önünde ona layık bir kul olabiliriz.

Değerli dostlarım, Yüce kitabımız Kuranı Kerimde helak olan kavimlerin başlarına gelen felaketleri bilirsiniz.

Bilmeyenlere rica ediyorum Kuranı Kerimi Türkçe mealide olsada okumalarıdır.

Yüce Kitabımız insanı her hali ile anlatır, Bugün modern psikoloji kitaplarına baktığınızda daha Kuranı Kerimin İnsanla alakalı anlattıkları kadar bilgiye ulaşamazsınız.

İnsan ilimden uzak durduğu sürece dağdaki havyandan bir farkı kalmaz, Böyle olunca bir sürü sorunda beraberinde geliyor. Dedik ya insanı iyi tanımamız şart, Diğer dinleri neden yaşadığımızı bilmemiz şart.

1000 Yıldır dünyaya kök söktürmüş bir imparatorluk Evet Osmanlı, Bunu çoğu insan iyi birşey gibi algılar çoğu kişide barbarlar olarak görür.

Osmanlı benim atamdır, Bilmeyenler veya barbarlar diye düşünenler için Kuranı Kerimin İLK 7 ayetini okumalarını rica ediyorum.

Yaşamı ve ölümü Allah için olan atalarımın ve bugünkü evlatlarının açmış olduğu savaşların neredeyse hepsi İslam ve İslam ahlakının verdiği görev içindir. Osmanlıyı çekemeyip savaş açanlarda bunlara dahildir.

Çok çalışıp kılavuz olarak kendine Kuranı Kerimi seçen atalarım bu uğurda çok çalışıp İslama hizmet etmişlerdir, Ne zamanki torunları kendi atalarının yaptıklarını unuttular veya başkaları tarafından unutturmaya çalıştılar o zaman her şey tersine döndü.

İslamın ışığı nuru Kuranı Kerim ve Peygamberimin yaşam stilidir. Burada eğer birini terk eder veya tembellik eder kendini dünyaya kaptırırsan gök yüzündeki şimşeklerin derecesi artar, toprağımız bize küser, Cahiller evimizden kovar rezil perişan oluruz.

Geçici dünya hayatını daha güzelleştirmek için islam ışığı altına daha çok girmemiz gerek, Biz Müslümanlar namazlarımızda her son rekatta Rab'bimize şu şekilde dua ederiz

" Rabbim; Bize Dünyada ve Ahirette iyilik güzellik ver ve bizi cehennem ateşinden Koru. Ey bizim Rabb'imiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde bağışla. Ey Rabb'im merhamet edenlerin merhamet edicisi, bize rahmetinle muamele eyle "


Bugün dünyada müslümanların yaşadığı topraklarda kan akıyorsa sebeplerinden biride bizim İSLAM ışığından uzaklaşmamızdadır. 


İslam için kimse kimseyi öldüremez, taki toprağınız namusunuz kısacası vatanınız elden gitmediği sürece!

İslamı bilip eğer kurallarına göre davranışlar sergilemiyor veya sergileyemiyorsan bu suçtur, Bu suçun cezası içten içe huzursuz olarak gün yüzü görmemende saklı, Herşeyden önce birilerinin dini çok iyi biliyor diye o kişiye tabi olman, o kişilere sempati duyman hataların en büyüğü. Biz yaratılıştan ötürü her anımız sorgu ile geçer, bilinçsiz, sorgusuz sualsiz tabi olmak suçtur.


En basiti, Yılbaşı gecesi, ortalığı kana bulayan kişi! Din için, İslam için bu katliamı yapmış olabilir mi? 



Cevabı katliam yapan için evet olabilir. Doğruları yanlışları tabi olduğu kişilerde, kendinde değil, kararları yaşam şekli başkasının elinde olan insan maşa gibi kullanılabilir. 

Yaşantında herşey normal gibi, yaşadıkların veya attığın adımlar sonucu birşeyler ters gidiyor ise yaşantına bir bak.

Manevi veya maddi sıkıntılar içinde olamanın gerekçeleri İslamı bilipte uygulamamaktadır, Eğer uyguluyorsan Allah'tan gelen her sıkıntı gül bahçesinde gezmeye benzer, dikenleri battıkça herşeyin farkında olursun. 


Allah birdir. Kulu yaradan Allah yarattığı kulda birdir, eşleri veya ona hizmet eden canlı veya cansız varlıklar vardır onlarda tektir. Kısacası dünya sen var oldukça, Allah'ın emirlerini, son din islam dinine yakışır şekilde iyilik ve yardım severliğinin farkında olarak, kendini kullandırmadan Başkalarının emir ve yasaklarına değil, Allah için yaşadığında gerçek Müslüman olursun.

Kısacası toparlamak gerekirse, yaşantında, yaptığın işlerde her türlü hile yalan dolan olursa ilahi cezası mutlaka gelir seni bulur.

Müslüman veya gayri Müslim arasında insanlık olarak fark yoktur. Sen gerçekten Müslüman isen seni örnek alacaktır ve sana göre yaşayacaktır.

Ülkemizde, israfın çok olduğu gibi birde üretici firmaların üretikleri ürünlerde hileler çıkmakta, Müslüman insana yakışır mı? süte nişasta katmak veya etin içine sakatat karıştırmak. Rızkı kapatmaktan başka birşey değil. 

Gelip geçici olan dünya hayatında çok para kazanmak veya hayatınızı rahata kavuşturmak için ahiretinizi harcamayın, kazanın ama helalinden kazanın. 

Yaşayın ama başkalarının haklarını gözeterek hakkı hukuku bilerek. 

İslam ahlakı ile yaşayan veya eğitim alan biri bırakın bir insanı öldürmeyi karıncayı incitemez...

21 Kasım 2016 Pazartesi

Umutsuzluk Psikolojisi

Herhangi bir konuda Umut etmek konuya göre başarısızlığında gelme ihtimalini doğurur. Bununla beraber hayal edilen o bu şu veya farklı umutları düşünürsek, Hayallerin getirdiği gerçek hayata uygulama noktasında hayal ettiğiniz gibi olmasa bile sizi tatmin edici bir sonuca götürebiliyor.

Yaşantımızdaki gayelerimizin sonuçları bizleri mutlu veya mutsuz eder, devamlı ulaşamadığımız hayallerimizi bizleri umutsuzluğa iter ve kendimizi yaşayan ölü misali bir hal alır.

Peki beklentiler veya yaşantımızdaki negatif olayların önüne nasıl geçeceğiz.

Herşeyden önce insan kendini iyi tanımalı, hayattaki en zor işlerden biri insanın kendini bilmesidir!

Öncelikle mutlu veya herşey sorunsuz gibi görünen hayatların ızdıraplar sizin olsa belkide sizi intihara kadar götürebilir.

İnançlı insanlarda özellikle biz müslümanlarda şöyle bir kavram vardır umutla ilgili,

Elinden geleni yap, yılma, çok çalış olursa Allah'tan olmazsa Allah'tan düşüncesi mevcuttur, Çünkü imanın gereklerinden biridir Herşey Allah'tan olayını bilmek.

Günümüzde özellikle büyük şehirlerde insanlar işlerine gider gelir, Çoğu insanın beklentileri aldığı maaş üzerinden hayal kurarak helal kazançla hayatını sürdürür. Birde bu gidişatın ters yönleri var, elbette insanlar sadece aldıkları paralar kadar hayal kurmuyorlar, bu plan ileride çok param olursa, 2. ana plan var olan standartlar, var olan standartların dışına çıktığınızda, sadece 3-5 ay başkasının yaşadığı  hayatı hayal ederek yaşasanız dahi sizin hayatınızda olumsuzluklar teşkil eder ve sizi zora sokar.

Örneğin en çok yaptığımız başkalarının hayatlarını örnek almaktır, onun telefonun onun arabası onun evi onun takıldığı mekanlar falan filan. Esasında bunun dışındaki peşine düştüğümüz hayallerimiz gerçekleşmedikçe bizleri umutsuzluğa, umutsuzluk öfkeye öfkede bilinçsizliğe itiyor.

Eğer umutlarımızın hayatımıza anlam katarak değerli olması konusunda bir şey yapacaksak bunu kendi standartlarımıza göre yapmalıyız, 

Bu yazdıklarım hayatımızın %20 lik belki fazla belki eksik bir kısmını oluşturuyor, siz istesenizde istemesinizde umutsuzluk psikolojine düştüğünüz anlar olacaktır, Bunları aşmanın en iyi yolu inançlara bağlı kalmaktır. Aşk, ulaşılması güç yerler, hastalık ve bunun gibi düştüğünüz bir çok konu sizi bu yola sürükleye bilir.

Yanar döner bir kişilikle ne yaptığınızı bilmiyorsanız bu psikolojiden kurtulmanız zaman alabilir, Tatsız heyecansız bir hayatın içine girdiğinizde bu sizi yoracak ve sağlık problemleri baş gösterecek. Cilt yorgunluğu iştahsızlık ve bir sürü önüne geçilmez rahatsızlıklar.

Konuyu toparlamak gerekirse, eğer umutsuzluğa düştüğünüz konu, Hastalık, Aşk, Para, İş, Belirli belirsiz istekleriniz ise durun ve düşünün.

Kısacık bir hayatınız ve etrafınızda gerçekten sevebileceğiniz ve sevdiğiniz 3-5 kişi.Umutsuzlukta Olumlu veya olumsuzlukta sizi neler beklediğini düşünün. İnançlarınızı sıkı sıkı gözden geçirin. Karamsarlığa ve öfkenize yenik düşmeyin. sakin ve içtenlikle kendinize sorduğunuz soruları net ve dosdoğru yanıtlayın. Bunları yapamıyorsanız en sevdiğiniz ve güvendiğiniz insanla paylaşınız, Yine bir çözüm bulamazsanız bir psikologdan yardım isteyiniz.

Umutlara ve umutsuzluğa bizi götüren hayallerimizdir. Hayallerimiz güzel umutlarımız hiç eksik olmaması dileği ile.


15 Kasım 2016 Salı

Ermeniler Hakkında İşin Doğrusu Bu!

Müslümanın mutlaka hazırlıklı ve kuvvetli olması lazım. Eğer düşman daha kuvvetli olursa… Eğer müslümanlar dağınık, derbeder, ayrı, birbirlerine düşman olduğundan şımarırsa yapmayacağı yoktur. Her şeyi yapar. O kadar yalancı, o kadar eviren çeviren insanlar var. 

Şimdi Ermenilere zulüm yapılmış diye Amerika’da bilmem hangi komisyonda karar çıkartmaya çalışıyorlar.

Yahu şu Balkanlar’da, şu Doğu Anadolu’da, şu Maraş’ta, şu Kars’ta, şu Erzurum’da, şu Antep’te neler yaptıklarını tarih kitaplarını açıp bir okuyun.

Balkanlar’da neler yaptıklarını görüyorsunuz ama kendi adamları olunca “gık” demiyorlar. Usta hırsız ev sahibini bastırıyor; müslümanlar hem öldürülüyor hem de suçlu… Kendisini savunsa bile suçlu…

Hacca gidiyordum, Arap şehirlerinden birisine geldik. Arabamın yağı değişecek, sanayi çarşısına gittik. Bir iki arkadaş daha var, onlar da arabalarına parça alacaklar, aldılar.

Birisi, “Hoş geldiniz, hacı beyler.” falan diye Türkçe konuştu.

Allah Allah! Pekâlâ, hoşumuza gitti, konuştuk.

“Ne yapıyorsun burada.” dedik.

“Motor yağları satıyorum.” dedi.

“Tamam, benim arabamın motor yağını değiştir.” dedik.

Yani ona iş olsun diye, Türkçe konuşuyor ve bize “merhaba” dedi diye… Değiştirmeye başladığı sırada ben dedim ki;

“Sen nerelisin? Anadolu’nun neresinden geldin hemşerim.”

Bana nereli olduğunu söylemedi de, ne dese beğenirsiniz;

“Biz Asuriyik.”

Asuriyiz, demiyor. “Biz Asuriyik, siz bizim babalarımızı kestiniz.” dedi.

Hoppala! Bilseydim ne yanına giderdim, ne yağı değiştirirdim, ne selam verir, ne selam alırdım. Ne bileyim ben, Arap şehrinde hiç tahmin etmediğim bir şey...

“Siz, bizim babalarımızı kestiniz.” dedi.

Demek ki babalarından sonra buraya gelmiş, burada yetişmiş. Onun için hangi şehirden olduğunu söyleyemiyor.

Şimdi ben buna ne deyim?

Dedim ki,

“Ne zaman kesmişiz?”

“Siz kestiniz.” dedi.

“Peki, niye keselim, niye kesmişiz?” dedim.

“Kestiniz işte.” dedi.

“Peki, siz oraya nereden geldiniz.” dedim.

“Biz asırlar boyu oradayız.” dedi.

Benim de maksadım bu. Asırlar boyu orada olduğunu ben onun ağzından söyletmek istiyorum zaten.

“Biz eskiden beri oradayız.” dedi.

“Peki, Osmanlı kuvvetli olduğu, üç kıtaya yayıldığı zamanda size asırlar boyunca orada yaşama imkânı vermiş, hiç dokunmamış. Ne zaman kesmişiz biz sizi?

Son zamanda…

Niye kesmişiz?”

Bir şey diyemedi. Bir şey diyemeyince dedim ki;

“Bak, ben sana söyleyeyim. Bizim dedelerimiz size en güzel hayat şartlarını verdiler. Sizi paşa yaptılar. Marko Paşa, bilmem ne diye Dışişleri’ne aldılar, yüksek maaşlar verdiler. Askere seni çağırmadılar. Askerliği müslümanlar yaptı, onlar orduda şehit oldu, siz askere gitmediniz. Ticaret yaptınız, zengin oldunuz. Ankara’da, Maraş’ta, Kayseri’de, her tarafta konaklarınız oldu. Büyük tüccar oldunuz, zengin oldunuz ve huzur içinde yaşadınız. Hatta Amerika’ya falan giderken bile kendi hanımlarınızı, “burası emniyetli” diye burada bıraktınız…”

Eskiden oraya çalışmaya giderken öyle yaparlarmış. Anadolu’dan Avrupa’ya bizim geldiğimiz gibi onlar da ondokuzuncu yüzyılın sonunda, yirminci yüzyılın başlarında Amerika’ya giderlermiş. Orada çalışır, birkaç sene para kazanır, gelirlermiş. Ama hanımlarını, çocuklarını, “Anadolu daha emniyetli, huzurlu.” diye burada bırakırlarmış.

“Ben çoluk çocuğumu götürüp de tecavüze mi uğrattırayım. Burası emniyetli.” derlermiş.

“Size en kuvvetli olduğumuz zamanda hiçbir şey yapmadık. İzzet itibar eyledik. Memuriyet, sarayda görev, paşalık rütbesi verdik. İçişleri Bakanlığı’nda, Dışişleri Bakanlığı’nda görevler verdik. Huzur içinde yaşıyordunuz. Size bu kadar efendice davranan dedelerimiz, dört bir yandan düşman hücum edip zor durumda kalınca… Ne zaman onların zayıfladığını gördünüz, nankörlük ettiniz. Nankörlük ettiniz, siz de silaha sarıldınız. Rus Balkan’dan, Kafkasya’dan gelince siz onlara rehberlik ettiniz. Müslüman köylerini bastınız, öldürdünüz. Adana’ya, Antep’e Fransızlar geldiği zaman önderlik ettiniz, onlara yardım ettiniz. Bizlere hıyanet ettiniz. Sizin bu hıyanetinizi Allah sevmedi. Allah hainleri sevmez; vefalıları, sözünde duranı sever. Düşmanlar gittikten sonra da sizin yaptığınız zulümlerin karşılığında bizim dedelerimiz de sizi kendi diyarlarından çıkarttılar.” dedim.

Hiçbir şey diyemedi.

İşin doğrusu da bu! Çünkü bizimkiler hakikaten zalim olsa idi, yedi asırda onlardan bir tane kalmazdı, hepsini keserdik, olur biterdi.

Kim hesap soracak? Anadolu’da, Kayseri’de Osmanlı Ermeniler’i kesmiş…

Karışamaz bile… Çünkü Viyana’ya kadar gelmiş. O zaman ne yapacak, kendisinin başı derde girerdi. Ama şimdi Amerika’da seçim zamanında, oy oyunları ile vs. “müslümanlar katliamcı” diyecekler.

Yedi asır niye katliam yapmadılar?

Yalan!

Katliamı onlar yaptılar. Toplu mezarlar var, resimleri var. Köyleri basıp da neler yaptıkları belli.

Mahmud Es'ad Coşan

29 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi

EN BÜYÜK BOZGUNCULUK, DİNİN MUAZZEZ DEĞERLERİNİ İSTİSMAR ETMEKTİR. 

Kardeşlerim! Peygamberimiz (s.a.s.), kendisine ilk vahiy geldiğinde o yüce emanetin sorumluluğu karşısında endişelenmişti. Hemen evine dönerek başından geçenleri, müminlerin annesi Hz. Hatice’ye anlatmıştı. Bunun üzerine Hatice Validemiz, şöyle demişti Resûl-i Ekrem Efendimize: “Korkma, endişelenme! Allah, seni asla mahcup etmez. Çünkü sen, akrabalarınla ilgilenirsin. Yetim ve kimsesizleri gözetirsin. Fakir ve ihtiyaç sahibinin yardımına koşarsın. Misafire ikramda bulunur, komşuna iyi davranırsın. Mazluma ve mağdura kol kanat gerersin. Hakkı savunur, doğrunun yanında yer alırsın.” 1 

Kardeşlerim! Aslında Hz. Hatice Validemiz, bu ifadeleriyle hayatında bu erdem ve faziletlere sahip olanları Allah’ın mahcup etmeyeceğini müjdeliyordu. Nitekim tarih boyunca bu değerleri ayakta tutanları Rabbimiz, mahcup, mağdur ve mahrum etmemiştir. Tıpkı 15 Temmuz’da milletimizi mahcup etmediği gibi. Zira Yüce Allah, zalime karşı mazlumun yanında duranları mahcup etmez. Zira Yüce Allah, fakire, yoksula, ihtiyaç sahibine el uzatanları mağdur etmez. Zira Yüce Allah, garibe, yetime, kimsesize gönlünü açanları mahrum bırakmaz. Ve bu millet, ırk, dil, din, coğrafya ayrımı gözetmeksizin kendisine sığınanlara her daim gönül kapılarını açmış, onlara sığınak olmuştur. Ve bu millet yetimi, garibi, kimsesizi gözetmiştir. Ve bu millet zalime karşı mazlumun yanında durmuştur. Ve bu millet her şart ve durumda hakkı savunmuş, medeniyetler kurmuş, dünyanın dört bir yanına medeniyetler taşımıştır. 

Kardeşlerim! Bizler inanıyoruz ki; Yüce Rabbimiz, milletimizi mahzun etmeyecektir. Zira bu millet, geçmişten günümüze, imanını, vatanını, istikbal ve istiklalini en muazzez varlığı bilmiştir. Bu değerlerine namahrem ellerin değmesine izin vermemiştir. İstiklal Şairimizin, “Âsım’ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek. İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” dizelerinde dile getirdiği gibi milletimiz, toprağını, haysiyetini, izzet ve şerefini çiğnetmemiştir. İradesini, aklını ve ruhunu başkalarına teslim etmemiştir. 

Aziz Kardeşlerim! Cenab-ı Hak, hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Onlara ‘yeryüzünde fesat çıkarmayın, bozgunculuk yapmayın’ denildiğinde, ‘biz ıslah edicileriz!’ derler. İyi biliniz ki, onlar bozguncu ve ifsat edicilerin ta kendileridir. Fakat onlar, ne yaptıklarının farkında değillerdir.”2 Aziz Kardeşlerim! Ayet-i kerimede de buyrulduğu gibi tarih boyunca yeryüzünde en büyük bozgunculuk ıslah adı altında yapılmıştır. En büyük bozgunculuk din kisvesine bürünerek millete kötülük yapmaktır. En büyük bozgunculuk dinin muazzez değerlerini istismar ederek insanları aldatmaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, hutbemizin başında okuduğum hadis-i şerifte “Bizi aldatan bizden değildir”3 buyurmuştur. 

Kardeşlerim! Milletimizin 15 Temmuz gecesindeki onurlu duruşu, şüphesiz nesiller boyu şükran ve minnetle anılacaktır. Milletin varlığına kast edenler ise elbette hüsrana uğrayacaklardır. Ancak başımızdan geçen bu büyük badireden elbette millet olarak çıkaracağımız büyük dersler vardır. Bu aziz millete bu kötülüğü reva görenleri unutmamalıyız. Yüce dinimizi, sahih kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenmeliyiz. Kalbimizi, gönlümüzü, ruhumuzu, aklımızı, fikrimizi, irademizi başkalarına teslim etmemeliyiz. Bizi Allah’a kulluk yerine kendine kul ve köle olmaya davet edenlere zerre kadar itibar etmemeliyiz. Birlik ve beraberliğimizi, huzur ve kardeşliğimizi korumalıyız. Birbirimizin varlığını kendi varlığımız, hukukunu kendi hukukumuz saymalıyız. Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık nedeni değil, zenginlik ve rahmet vesilesi görmeliyiz. Fitne ve fesada, hile ve tuzağa karşı feraset ve basiretle davranmalıyız. Yarınlarımızın, bugünlerimizden çok daha güzel olacağına dair inancımızı sürdürmeliyiz. Unutmayalım ki; bizi diri tutan, inancımız ve ümidimizdir. 

Kardeşlerim! Gelin hep birlikte Rabbimize şöyle yalvaralım: Ya Rabbi! Sana inandık, sana güvendik, sana tevekkül ettik. Bizleri sensiz, sahipsiz, inayetsiz bırakma! Bize lütfettiğin hidayetten sonra kalplerimizi saptırma! Bizi sırât-ı müstakiminden ayırma! Rabbimiz! Bize rahmetinle muamele eyle! Her türlü inkârcı ve münafığa karşı bize yardım et! Bizleri onlar karşısında küçük düşürme! Allah’ım! Bozguncu ve fesatçılara karşı bizi her daim muzaffer eyle! Bizleri her türlü fitne ve fesattan, ikiyüzlülükten, kötü ahlaktan muhafaza eyle!4 Bizlere basiret ve feraset ihsan eyle! Ya Rabbi! Asırlardır İslam’ın sancaktarlığını yapan, senin adının gök kubbede yankılanması için çabalayan bu aziz milleti sen mahcup etme! 

Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1; Tefsîr, (Alak) 1. 
2 Bakara, 2/11-12. 
3 Müslim, İman, 164. 
4 Ebû Dâvûd, Vitr, 32. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

22 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi


GÜN, MİLLETÇE KENETLENME VE GELECEĞİMİZİ İNŞA ETME GÜNÜDÜR

Kardeşlerim!

Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin! Eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.”1 Hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Müminin durumuna şaşılır! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur.”2 

Kardeşlerim! İçinden geçmekte olduğumuz zorlu süreçte engin rahmetiyle milletimizi büyük sıkıntılardan ve felaketlerden kurtaran Yüce Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun. Bu süreçte kendilerine şehitlik nasip olan bütün kardeşlerimize Cenabı Hak’tan rahmet ve mağfiret, yakınlarına ve milletimize sabr-ı cemil ve metanet diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar vermesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. 

Aziz Kardeşlerim! 15 Temmuz gecesi millet olarak tarihimizin en zor, en uzun ve karanlık gecelerinden birini yaşadık. Yüce Rabbimiz, bütün unsurlarıyla milletimize kenetlenmeyi nasip etti ve milletimiz emanetine sahip çıktı. Hiç kuşkusuz millet olarak sahip olduğumuz bu birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhu en büyük nimetlerden biridir. Hamdolsun! Bu büyük nimet sayesinde ateş çukuruna yuvarlanmaktan ve karanlığa gömülmekten kurtulduk. 

Kardeşlerim! Bu acı tecrübe bize şunu gösterdi: Hiçbir güç Allah aşkı ve vatan sevgisiyle dolu yüreklerden daha üstün olamaz! Bu hain saldırılar bize şunu öğretti: Şerefli milletimizi sindirmeyi, itibarını zedelemeyi hedefleyenler rezil ve zelil olmaya mahkûmdur! Kim mazlumun, mağdurun, muhacirin yanındaysa Cenab-ı Hakk’ın kudret, rahmet ve inayeti de onun yanındadır. Değerli 

Kardeşlerim! Allah’a sonsuz hamdolsun ki, bu topraklar asırlardır Müslüman yurdudur. Bu millet şüheda evladıdır. Bu ezanlar, bu cumalar İslam’ın şiarıdır. Bu dinin, tek bir harfi bile değişmeyen bir kitabı vardır. Bu dinin, en güzel örnek olma vasfına sahip bir Peygamberi vardır. Allah’ın bize verdiği bir akıl, bir kalp vardır. Bizim değişmez değerlerimiz, 14 asırlık engin bir tecrübemiz vardır. Hiçbirimiz Müslüman olarak bütün bunları bir tarafa bırakamayız. Aklımızı, idrakimizi, vicdanımızı bir kişiye ya da gruba teslim edemeyiz. Dünya menfaati için dinimizden geçemeyiz. Din-i mübin-i İslam’ı alet ederek dünyayı elde etmeye çalışanlara ise asla fırsat veremeyiz. 

Muhterem Kardeşlerim! Geliniz, bu Cuma gününde, bu mübarek saatte hep birlikte el açıp Yüce Rabbimize yalvaralım: Allah’ım! İzzetine sahip çıkmak için tanklara meydan okuyan bu millete zeval verme! Asırlar boyunca mazlumların umudu olmuş, mağdurların yanında yer almış, muhacirlere kucak açmış bu milletin üzerinden rahmet ve nusretini eksik etme! Umudumuzu ve huzurumuzu bozmak isteyenlere, topraklarımıza fesat tohumları ekmeye çalışanlara fırsat verme! Dinimizin, devletimizin, milletimizin bekasını sarsacak her türlü dâhili ve harici düşmanlardan bizleri halas eyle! Biz sırtımızı sana dayadık, sana güvendik, gücümüzü sana ettiğimiz imandan aldık, yıkılmamıza ve dağılmamıza izin verme Allah’ım! Zalimlerin zulmüne rağmen bizi adaletten ve merhametten ayırma Allah’ım! Kötülerin kötülüklerine rağmen bizi iyilikten ayırma Allah’ım! İntikam hırsıyla adaletten şaşan, öfkesine kurban olup hakkaniyetten uzaklaşan, mağrur olup haddi aşan kullarından olmaktan sana sığınırız. Sen, milletimizin bu soylu direnişini bir adalet ve hakkaniyet direnişi olarak muzaffer eyle! 1 Al-i İmran, 3/139. 2 Müslim, Zühd ve rekâik, 64. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Türkiye'de Askeri Müdahaleler - Darbe Girişimi - Bilinmeyen Darbeler

Darbe

Son günlerde en çok meşgul olduğumuz konu ülkemizdeki darbe girişimidir. Basından, basın aracılığı ile çeşitli uzmanlardan darbenin kimler tarafından yapılmak istendiği, başarılı olma durumunda ülkemizi neler beklediği çokça tartışıldı.

Biz Kimiz

Asırlardır bu topraklarda yaşayan bu insanların bu toprakları seçmelerindeki neden, atalarımızın bilgin zekalarında saklıdır. Coğrafi konum bereketli topraklar ve dahası...

Bu ülkede dünyadan her türlü insanı görebilirsiniz, yüz yıllar önce Gürcistan, İran, ırak, Suriye, Bulgaristan, Yunanistan ve diğer bir çok ülkeden Türkiye sevdalısı ve özünü bir kenara bırakıp evet gerçek hayat bu, gerçek dünya gayesi ve yaşam bu diyerek Türklüğü seçmişler Çocukları Türk olarak yaşamıştır. Ne mutlu Türküm Diyene derken bizler Kürdü, Çerkez'i Lazı 71,5 buçuk millet bir olarak diyoruz, Benim özüm gürcü, onunki yunan, diğer dünyanın başka yerinden gelmiş ismini duymadığınız hatta hayal edemeyeceğiniz bir ırk ama hepimiz Türk olmuşuz ve demişiz ki! Ne Mutlu Türküm Diyene!

Yaşam Alanının Önemi

Bu topraklar üzerinde oyun oynayanlar maalesef bir çok konuda yanılıyor, Bazen siyasi aldanma ve makam sevdasıyla bir birimizi üzüyoruz ülkemize zarar veriyoruz. Ölümü Unutuyoruz.

Biz vatanı neden bu kadar severiz bilir misiniz? Hiç sordunuz mu bu soruyu kendinize!?

Bizler bu dünyanın geçici olduğunu iyi biliriz, Nasıl emir edildiyse öyle yaşamaya çalışmışızdır, Tabi son 50 özellikle 25 yılda dünya genelinde çok şey değişti. Değişim emrin geldiği yere saygı ve şükrünü üst planda tuttuğu için bir çok şeyin anlam ve önemi yok.

Vatan sevgisi imandandır. İmanı olmayandan zaten bir şey bekleyemez, üstelik arkanı sağını solunu kollamak zorundasındır.

Peygamber aşığı bir millet, onun emirlerinin tamamı Allah'tandır diyerek kendini peygamber ahlakı ile geliştiren bir toplum başına ne gelirse gelsin ah vah yapmaz . Elindeki ekmeği alabilirsin ama Yurdunu asla alamazsın eğer Yurdunu almaya çalışırsan o senin Yurdunu alır. Çünkü namus şeref, malını korumak dinin emirlerindendir, Bu millet mala üzülmez, korur kollar ama namus şerefi için dünyayı yakar.

Tv kanallarında yavaştan yavaştan içimize girerek örf ve adetlerimizi bizlere unutturmaya çalışıyorlar, kızlarımızın giyim tarzından, erkek çocuklarımızın yengelerine aşık olmasına kadar bir sürü abüdik gubidik yayın. Yavaştan yavaşa derken alışma konusudur, bugün sokakta öpüşen bir çift görseniz yadırgamazsınız, Neden! tvlerde göre göre bizim için normalleştide ondan, halbuki bırakın öpüşmeyi, sevdiğiniz, namusunuz olacak kişinin evlenene kadar elini dahi tutturmaması gerek.

Kamu

Bugün bu topraklarda yaşayan asil insanların vergileri ile beslenen siyasetçiden askerine askerinden öğretmenine, öğretmeninden savcı ve hakime bir çok kamu personeli, devlet sağlamdır tıkır tıkır işimi yapmasamda maaşımı alırım devlete gireyim derse yanılır. İlahi adalet biz insanların en ağır cezası müebbetten veya idamdan daha ağırdır biline dursun.

Ülkemizde darbe girişimi yapanlar, bu ülkenin ekmeğini suyunu içti, evladını bu ülkenin verdiği vergilerle yedirdi içirdi büyüttü ve sonra!!! Geçmişimizi ve geçmişlerini unuttular, Bizi sınıflandırdılar. İşlerimizi kamu işlerinde son 15 yıl içinde iyileşme oldu, Kendimizi devlet olarak baya, buna birileri nankörlük etse sınıf atladık, hemde her konuda ama neden tıkır tıkır maaşını alanlar halende aksatmaya çalışan çürükler var. Unutmayın ki bir özel şirkette çalışarak o şirkette çalışan 100 veya 1000 kişi ile helalleşmek var birde 78 milyon insanla helalleşmek var, işini iyi yap hem sen hem ülkem daha iyi olsun. Hem böyle bir hakkın yok.

Hainliğin Irkı Dini Rengi Olmaz.


Ülkeye hizmet adında dinide kullanarak güven kazanan kişiler kendi içlerinde küçük gruplar oluşturdular, bu grupların içlerinde kendi aralarında guruplar, o guruplar içinde başka gruplar oluşturularak ülke geneline yayılarak devlet okullarında, özellikle orta okul ve Lise olmak üzere okulun en akıllılarını seçtiler, Gariban kesim Ailelere giderek, iyi bir gelecek vaadi ile çocuklarını onlardan, dinide kullanarak istediler, Aileler, çocuğumuz hem mevki sahibi olsun, hem vatanına milletine hizmet etsin hem de dindar yetişsin diye Bu hainlere evlatlarının geleceğini teslim ettiler, Bu gurupların en üstüne ulaşabilmek için abiler takımı, o takımdan diğer takıma bir labirent içinde gezer durursunuz kendilerine göre lidere ulaşamazsınız, sistem şu bu gibi değil, Resim var gerçeklik yok, söz var belge yok, icraat var delil yok mantığı.

Son haftalarda yaşanan ve bu yaşananlara Özellikle Ülkeyi ne hale getirdiler diyenlere özellikle 80 öncesindekilere, geçmişinize bir dönün bakın.

Konu karmaşık gibi görünsede Din, Coğrafi Konum, Kıymetli topraklar, Siyasi becerimizin gelişmesi, akıllanmamız ve yıllardır söylene gelen Türkün türkten başka dostu yoktur değimi bu hainlere bizi kendi evlatlarımızla vurmaya itmeleridir. 

Ama akıl edemediler, türkler ihaneti başaramaz öylede oldu, binlerce vatan evladını kandırdınız, eline tank tüfek bunlar basiti F16 savaş uçakları verdiniz ama yine hainliği ellerine yüzlerine bulaştırdılar.

Herşeyden önce para. Onlara göre paranın açmayacağı kapı yok,  Yüz yıllardır parayla açamadıkları kapıyı 40 yıl önce dinimizi kullanarak açmaya çalıştılar, ne oldu şimdi! Biz birşey daha öğrendik ve daha çok güçlendik ama sizin 40 yılınız kayboldu. İnşallah 400 yılınız daha kaybolur o yıllarda perişan olursunuz.



Bu Dünya

Bu dünya bir ağacın gölgesinde oturmaya benzer! Gelip geçicidir, Allah kullarını sadece kendisine kulluk etmeleri için yarattı.

Bugün bu topraklardaki hain planlar gün geçtikçe daha çok olacak, Gram Korkum yok, Sizinde yok biliyorum, Mühim olan çocuklarımız. Çocuklarımızı iman ve vatan sevgisiyle yetiştirdiğimiz sürece gözümüz arkada kalmaz. İslam ahlakı, dünya şan ve saygınlığından milyon kez iyidir. ipe assalar bırak vatan satmayı incittiğinin kalbini kazanmak için yeni vatanların fethini yaparsın, İslama, İslamı yayana ve Din sahibine bağımlılık bunu gerektirir.  

Kıssa

Sizlere kısa bir hikaye anlatayım: Baba ve çocuğun kurnazlık hikayesi: Baba oğlunun yaramazlıkların iyi sıkılır hem evde tutmak hemde bir uğraş vermek ister, gazeten tam sayfasında bir ülke haritası görür ve bu haritayı yırtarak paramparça yapar, birleştirmek belkide haftaları bulacak, çocuk 1-2 saat içinde haritayı birleştirir ve babasının önüne koyar. Babası şaşkın halde nasıl yaptın oğlum diye sorar, Babacım haritanın arkasında insan resmi vardı, insanı birleştirince haritada birleşmiş oldu babacım, cevabını vermiş

İnsanın Yanlış Doğruları

İnsan kendini sorguladığında doğruları ve yanlışları nasıl bilir? Peygamberini örnek alan bir toplum aklını mantığını kullanır ve kendini bilinçli şekilde Allah'a teslim eder ve bir çok hatadan mahrum kalır. Eğer yanlış ve doğru bilgilerinin asıl kaynağı güncel hayatsa işimiz zor demektir. İş işten geçmeden bir konuyu çeşitli kaynaklardan harmanlayarak araştırmak gerek. Unutmayın tarih yalan söylemez, tarihciler yalan söyler.

Doğru İnsan Allah için yaşayan İnsan'dır

Kainatta milyarlarca insan ve bu insanların binlerce farklı inançları var! Emin olun ve hiç bir Şüpheniz olmasın, Yerlerin göğün, doğu ve batının, Güneşin ayın bütün evrenin tek sahibi bütün soruların cevaplarını dünyayı yarattığında bıraktı bize. Bizi Kendi yüce kitabımızda anlattığı gibi bizler aceleci kibirli ve nankör olduğumuzdan bir çok doğruyu yanlış algılayıp, doğru sandığımız yanlışa yöneliyoruz.

Allah dilediğini yapar kelimesinin arkasındaki gerçeği ancak onun ilmine yaklaştığında görürsün. Güç kuvvet kısmını yine onun ilmine tarafsız yaklaştığında görürsün, İnanmak derdine veya inandıklarını arkana almadan, araştırmalarında bütün gerçekleri görerek hayretler içinde kalacaksın.

Bizi bölmeye çalışanlar bugün kendini Allah için yaşadığını zannedenler tarafından yapıldı. Bu yazdığım veya ithamda bulunmamın geçerli nedenleri var.

Etrafınızdaki din adamları şekil, konuşma veya anlatım bozuklarından dolayı sizi dinden uzaklaştırdığı olmuştur. 

Gerçek din adamı kendini tamamıyla dine adamış, Allah'ın emir yasaklarına, Öncelikle peygamberimi iyi bilecek eğer peygamberimi iyi bilirse davranışları ve Rab'bimizin bizden tam olarak nasıl bir kulluk istediği ortaya çıkar ayrıca, ona göre yaşar, hiçbir çıkar gözetmez, verdiği fetva veya farklı konularda her türlü araştırmayı tarafsız yapabilen zattır. Kendi kırılır başkasını kırmaz, nazik beyefendi, hanımefendi olur, taktir toplamak, ne adam be desinler diye uğraş vermez.

Bugün dünya basını karşısında koskoca ülke yöneticileri hakkında ileri geri geri konuşup, ülkenin vatandaşları hakkında ses tonunda alaycı tavırla açıklamalar yapan bir din hizmetkarı olamaz. Kendini zalime boyun eğdirmemekle savunması yapan dinimize büyük zarar veren bir şahıstan olsa olsa hain olur.

En basit örnekler biride, malınızı korurken eğer birileri tarafından öldürülürseniz şehitsinizdir, Bunu dinizimizin kaynaklarından rahatlıkla bulabilirsiniz.

Düşünsenize, tırnağınızla geldiğiniz biryerlere, devlet başındakilerinin zalim olduğunu düşünüyor, Zalim devlet yöneticileri malınıza el koyuyor sen kalk  dünyaya Türkiyeyi zalimler yönetiyor diye bas bas bağırıyorsunuz ve koltuğunuza yayılıyorsun.

Gerçek bir Müslüman hiç bir şeyi düşünmez ve kalkar gelir kardeşim ortada büyük bir yanlış var, ki karşınızdaki zalim olsa da asılacağını öldürüleceğini bilsede Allah için verdiği hizmetin meyvesini yemek için can atar, Düşünsenize okullar veya verilen hizmetler din adına ve elinize eğer hakikaten suçsuz olduğunuzu düşünüyorsanız artık büyük bir mertebeye ulaşma vaktinizin geldiği anlamına gelen koskoca kapı açılmış ve siz o kapıdan girmem diyorsunuz!? Neden çünkü oyunda ondan. Çünkü islamla alakası yokta ondan, Maskesi düştüde ondan.

Değerli dostlar Müslümanlık verilmiş büyük nimettir, Farkında olarak yaşayabilene ne mutlu, Müslümanlığın doğuşundan bu zamana kadar ülkemize değil Müslümanlığına hep darbe vurulmak istenmiştir, burada kendini Allah için yaşadığını zanneden geçmiş hikayelere de bakarsa, zalimin gerçek Müslüman üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bugün dünyanın bütün gelişmiş silahları bizi yıkmaya, haritadan silmeye kalkışsa Allah istemedikçe bir adım ileri gidemezler.

Sahte Kaynaklar.

Müslümanlar üzerinde o kadar çok oynanıyor ki bizler sadece patlayan bombalarla oynanıyor zannediyoruz.Görünen yüzü bombalar, ya görünmeyen yüzü! Bu olaylar asırlardır var, Yüce kitabımızda da belirttiği gibi yüzümüze gülerler arkamızdan iş çevirirler.

Yüce kitabımızın değiştirilemeyeceği konusunda Rab'bim bizzat garanti vermiştir. ki 1400 Yıldır değiştirilememesinin tek nedeni budur. Ama alimlerimizin büyük islam hizmetkarı hocalarımızın kaynaklarını hep değiştirilmekte ve değiştirilmeye de devam ediyorlar.

Bugün Peygamberimin hayatını yanlış baskılarla cild cild çıkaranlar ve bu kitaplarda maşa olduğunu görmeyen avanaklara haddime düşmeyen kelimeler yazmak istemiyorum. Bu bir sınav ve Müslüman bunu görmek zorunda diyerek önlem alarak yaşamalı diye düşünüyorum.

Aldanmamak için çeşitli kaynakları araştırarak bilgimizi artıracağız. Doğru kişileri, gerçek dostları ancak böyle buluruz, Kısaca bu hainlere ve İslam düşmanlarına karşı çok çalışmamız gerek.

Bilirsiniz ki bir ağaç meyve verebilene kadar kaç kış geçiriyor.

Darbe olsaydı bugün bizi neler bekliyordu!

Hayallerinizi 20-25 Yıl rafa kaldırın, Bugün maddi imkansızlardan dolayı hayallerini gerçekleştiremeyen avanaklar kendini özgür hissetmez. Armut ağzıma düş diyen gençlerimize diyecek lafım yok.

Makarnacılar tabiri bir laf dolanırdı bir ara, Makarna bulursanız öpün başınız üstüne koyun.

İsteklerinizi yerine getirmek için bugün harcadığınız paranın 5-10 katını harcayarak ulaşamazsınız, elinizi kolunuzu sallayarak akşam saatlerinde gezemezsiniz, bebeği elinden alınmış bir kız çocuğu gibi hissedersin kendini.

Heyecanlar ve bütün beklentilerde umut sadece bir başkasının kontrolü altına geçer.

Mal varlığınızın tamamına sudan bahanelerle el koyma durumu var.

Şerefiniz ve namusunuz koruma ayrıca çocuklarınızın geleceği konusunda endişeleriniz olur.

Özgürlüğü sadece onların yazdığı kitaplarla tarif edebiliriz ama yaşayamayız.

Daha çok canımız sıkılmasın!

Hata ve kusurlarımız olduysa af ola.

Birlik beraberliğimiz Allah'a emanet, Hakkımızda herşeyin hayırlısı...


15 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Hayatımızı İbadet Kılabilmek

Kardeşlerim! Sahabeden üç kişi Peygamberimiz (s.a.s)’in eşlerine gelerek onun ibadet hayatı hakkında sorular sordular. Efendimizin ibadet hayatı kendilerine anlatılınca ibadetlerini az bulup daha fazla ibadet etmeleri gerektiğine karar verdiler. İçlerinden biri gece boyunca namaz kılacağını, diğeri her gün oruç tutacağını, öteki ise hiç evlenmeyeceğini söyledi. Onların bu konuşmalarını işiten Rahmet Elçisi, kendilerini şu şekilde uyardı: “Allah’a yemin ederim ki, ben aranızda Allah’tan en çok korkan ve O’na en bağlı olanım. Bazen nafile oruç tutarım bazen tutmam. Hem namazımı kılar hem uyurum; hem de evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.”1 

Aziz Kardeşlerim! İnsan takatini zorlayan bir anlayışa yönelen bu sahabîleri, bizzat kendi yaşantısını örnek göstererek uyarmıştı Allah Resûlü. O, bir defasında da şöyle buyurmuştu: “Dinde, insanın gücünü aşacak uygulamalar yoktur. Takatinin üstünde ibadete kalkışan kimse, dini yaşama konusunda âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayın!” 2 Bu sözüyle, bizden istenenin dünyadan el ayak çekip kendimizi tamamen ibadete vermek olmadığını belirtmişti. “Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.”3 buyurarak da Rabbimize sadakatimizin, şükrümüzün bir tezahürü olan ibadetlerimizi ihmal etmemeyi öğütlemişti. 

Kardeşlerim! Rahmet, bereket ve bağışlanma mevsimi olan Ramazan ayını bir kez daha geride bıraktık. Manevi duygularımız, kulluk şuurumuz, bu süreçte daha da yoğunluk kazandı. Bu kutlu ayda ibadetlere daha fazla sarıldık. Oruç tuttuk. Namazlarımızı eda etmeye çalıştık. Sahurun bereketini, iftarın sevincini, teravihin heyecanını doyasıya yaşadık. Sabırla, şükürle nefislerimizi terbiye ve tezkiye etmenin yollarını aradık. Kendimiz ve kardeşlerimizin kurtuluşu için, ülkemiz ve İslam âleminin birlik ve huzuru için, insanlığın hidayeti için dua ve niyazlarda bulunduk. Birbirimize sofralarımızla birlikte gönüllerimizi açtık. Zekât ve sadakalarımızla, fitrelerimizle paylaşmanın zirvesine çıktık. Gönül kırıp gönül yıkmaktan kaçındık. Kırılan gönülleri yapmaya, zedelenen onurları onarmaya çalıştık. Kur’an ayında hayat kitabımız Kur’an’ı gönül semalarımıza yeniden indirmek için çabaladık. Bayramla birlikte kardeşliğimizi, bir ve bütün olduğumuzu bir kez daha haykırdık. 

Aziz Müminler! Ramazanın bize veda edişinin ve on bir ay ondan ayrı kalacak olmanın burukluğu var hâlâ yüreğimizde. Lakin bizler biliyoruz ki, Ramazanın bitimiyle elbette görev ve sorumluluklarımız sona ermiyor. Zira fani dünyadaki imtihanımız devam ediyor. Âhirette ebedi bayramlara kavuşabilmemiz için Ramazanda kazandığımız güzellikleri yıl boyunca korumamız gerekiyor. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”4 ayetinin bilinciyle ibadet ve kulluk şuurumuzu her daim canlı tutmamız gerekiyor. Öyleyse geliniz, Ramazanda olduğu gibi namazlarımızı aşkla ve huşuyla kılmaya devam edelim. Zihnimiz olumsuz düşüncelere, dilimiz kem sözlere, gönlümüz kötü duygulara karşı iftarı olmayan bir oruçta olsun. Ramazanda arınan, durulan zihinlerimiz, gönüllerimiz her daim pâk olsun. Yalan, gıybet, iftira, dargınlık, kırgınlık, ayrılık-gayrılık, ihtiras, bencillik, israf gibi mümine yakışmayan durumlardan kaçınalım. Rabbimiz katında ve insanların nezdinde değerimizi düşürecek her türlü çirkinliğe karşı kendimizi korumaya devam edelim. 

Kardeşlerim! Geliniz, Ramazanda olduğu gibi gönül kapılarımızı birbirimize ardına kadar açalım. Fakire, yoksula, ihtiyaç sahibine, kimsesize, yetime, öksüze şefkat ve yardım elimizi uzatalım. Ramazan ve bayramla pekişen kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak duralım. İftar sofralarında, namaz saflarında buluştuğumuz gibi hep birlikte ebedi cennette buluşmanın ve kurtuluşa ulaşmanın gayretinde olalım. Geliniz, hayatımızı Ramazan kılalım, ibadet kılalım. Unutmayalım ki; bizi Rabbimizin rızasına götürecek olan teslimiyetimizdir, taatimizdir, samimiyetle yapacağımız ibadetlerimizdir, hayır ve iyiliklerimizdir. Ve bilelim ki, biz Rabbimize yöneldiğimiz müddetçe Rabbimiz bize merhametiyle muamele edecektir. Bizler O’na yürüyerek gidersek O bizlere koşarak gelecektir.5 

Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz, hepimizi sorumluluğunun bilincinde olanlardan eylesin. Hutbemizi Efendimiz (s.a.s)’in öğrettiği şu dua ile bitirmek istiyorum: “Allah’ım, seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım et!”6 

1 Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5. 
2 Buhârî, Îmân, 29. 
3 Buhârî, Libâs, 43. 
4 Hicr, 15/99. 
5 Buhârî, Tevhîd, 50. 
6 Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 26. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

8 Temmuz 2016 Cuma

Cuma Hutbesi - Rabbimize Yakınlaşma Vesilesi: Sıla-i Rahim

Kardeşlerim! Peygamberimiz (s.a.s), Mekke’den başlayan uzun ve meşakkatli yolculuğun nihayet sonuna gelmişti. Müminlerle birlikte yurt edindiği, İslam’ı dalga dalga yayacağı Medine’ye ulaşmıştı. Medineliler, günlerdir hasretle, heyecanla Allah Resulü’nün yolunu bekliyordu. İçlerinden birçoğu onu henüz görmemişti. “Ey bizden seçilen elçi, yüce bir davetle geldin. Sen bu şehre şeref verdin. Ey sevgili hoş geldin” nidalarıyla karşıladılar Rahmet Elçisi’ni. Kadın-erkek, büyük-küçük herkes yollara dökülmüştü. Onu yakından görmek, söyleyeceği ilk sözleri bizzat mübarek ağzından işitmek istiyorlardı. Kendisini merakla takip eden kalabalığa Peygamberimiz (s.a.s)’in ilk mesajlarından biri şu olmuştu: “Aranızda selâmı yayın. Birbirinize ikramda bulunun. Sıla-i rahmi, akrabalık ilişkilerini gözetin…” 1 

Kardeşlerim! Rahmet Elçisi (s.a.s), bu sözleriyle akrabalık ilişkilerinin ne derece önemli olduğuna dikkatlerimizi çekmişti asırlar öncesinden. O, hayatı boyunca ailesinin, akrabalarının, çevresindekilerin hukukuna titizlikle riayet etmişti. Yakınlarını her daim gözetmiş, onlara karşı sorumluluğunu ihmal etmemişti. Peygamberimiz, insanlara olan vefasını her fırsatta samimiyet ve muhabbetiyle göstermişti. 

Aziz Müminler! Yüce dinimizin büyük önem atfettiği değerlerden biri de sıla-i rahimdir. Sıla-i rahim, başta ailemiz olmak üzere akrabamızla ilişkilerimizi sürdürmek, ilgilenmektir. Onların sevinçlerini, hüzünlerini paylaşmak ve birbirimize güvenli bir liman olmaktır. Darda kaldıklarında yardımlarına koşmak, düştükleri vakit ellerinden tutup onları kaldırmaktır. Dünyanın türlü hengâmesinde yorulan zihinlerimizi, gönüllerimizi birbirimizin şefkat, merhamet ve muhabbetiyle rahatlatmaktır. 

Kıymetli Kardeşlerim! Sadece bizimle bağını koparmayan akrabalarımızla ilişkimizi sürdürmek değildir sıla-i rahim. Asıl sıla-i rahim, sormayanı sorabilmek, aramayanı arayabilmek, gelmeyene gidebilmektir. Asıl yücelik, iyiliğini gördüklerimize değil, görmediklerimize de iyilik edebilmektir.2 Şu olay bunu ortaya koymaktadır: Sahabeden biri Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Ben akrabalarımla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışıyorum, onlarsa beni arayıp sormuyorlar. Onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar.” der. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s), o sahabeye, akrabalarının tutumunun yanlış olduğunu bildirir ve şöyle buyurur: “Sen böyle davranmaya devam ettiğin sürece Allah’ın yardımı seninledir.”3 

Kardeşlerim! Her geçen gün hayatımızı kolaylaştıran nice buluşlara şahit oluyoruz. Bilhassa teknoloji alanında baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Dünya, hızla küçücük bir köye dönüşüyor, mesafeler aradan kalkıyor. İstediğimiz anda bir tuşa dokunarak dünyanın öbür ucundaki insanlara ulaşabiliyor, onlarla görüşebiliyoruz. Ancak ne hazindir ki zaman zaman kendimizi, birbirimizi, en yakınımızdakileri ihmal ediyoruz. Kendimiz dışındaki insanları ve onların problemlerini gün geçtikçe umursamaz oluyoruz. Milyonların yaşadığı şehirlerde sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru savruluyoruz. Onlarca hatta yüzlerce kişiyle aynı binayı paylaşıyoruz, aynı çatı altında yaşıyoruz ama her geçen gün yalnızlaşıyoruz. Belki gün geçtikçe hanelerimiz genişliyor ama bir o kadar da gönüllerimiz daralıyor. Günümüzde gözbebeği evlatlarının yolunu bekleyen, yalnızlığa terk edilmiş nice anne-babalarımız var. Halinin hatırının sorulmasını bekleyen, unutulmaya yüz tutmuş nice akrabalarımız var. Bir nebze olsun dertlerinin paylaşılmasını, gönüllerinin alınmasını bekleyen nice mahzun, garip, boynu bükük yakınlarımız var. Bir selama, içten bir tebessüme, samimiyet ve muhabbete muhtaç nice komşularımız var. 

Kardeşlerim! Geliniz, cennete girebilme vesilesi olan sıla-i rahmi ihmal etmeyelim. Anne-babamızın gönlünü yapalım. Eş ve evladımızla, yakın uzak akrabamızla, komşularımızla ilişkilerimizi canlı tutalım. Ve kendimize şu soruları soralım: Biz yaşayıp örnek olmazsak, çocuklarımız kimden öğrenecek büyüklere hürmet ve hizmet etmenin güzelliğini? Yavrularımız nereden bilecek akrabayla yaşanınca sevinçlerin çoğaldığını, keder ve üzüntülerin paylaşıldıkça azaldığını? Hutbemi Yüce Rabbimizin şu emriyle bitirmek istiyorum: “… Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, hepinizi görüp gözetmektedir.” 4 

1 İbn Mâce, Et’ıme, 1. 
2 Buhârî, Edeb, 15. 
3 Müslim, Birr ve sıla, 22. 
4 Nisâ, 4/1. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

7 Temmuz 2016 Perşembe

Hadis-i Şerif

Melekler, Cuma günleri cami kapılarında, yanlarında defterler olduğu halde oturur ve "1'inci, 2'inci, 3'ncü" diye gelenleri yazarlar. İmam hutbeye çıktı mı defteri dürerler.
















Ravi: Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
Sayfa: 108 / No: 9
Ramuz El-Ehadis

5 Temmuz 2016 Salı

Ramazan Bayramı

Kardeşlerim! Bizleri bir Ramazan bayramına daha ulaştıran Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Bayramımız mübarek olsun. Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanı aziz bir misafir edasıyla uğurluyoruz bugün. Onu uğurlarken hüzünleniyor, ancak bayram ile seviniyoruz bugün. Ne büyük bahtiyarlıktır ki orucu, kötülüğe karşı kalkan edindik. Gecenin karanlığını sahurlarımızla, namazlarımızla aydınlattık. Tefekkürü, sabrı, şükrü bir kez daha öğrendik. 

Kardeşimizin derdiyle dertlenmeye adadık kendimizi. Ve bir aydır yaşadığımız iftar sevincimiz, bayram sevinciyle birleşti. 

Kıymetli Kardeşlerim! Bayramlarımız, Allah’ın lütfuyla ihya edilen, neşe ve sevinç günleridir. Bayramlarımız ibadettir, zikirdir, tekbirdir, duadır; sıla-ı rahim, paylaşma, huzur ve umuttur. Bayramlarımız, aynı mabette, aynı safta, aynı inancın şuurunda yüreklerimizi birleştirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, kırgınlık ve dargınlıklarımızı bitirdiğimiz günlerdir. Bayramlarımız, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirip haykırdığımız günlerdir. Aziz 

Kardeşlerim! Kimi gönüller mahzundur, kimi yürekler yaralıdır, kimi canlar sıkıntıdadır bu bayram. Coğrafyamızı saran şiddet ve teröre kurban gitmektedir insanlarımız. Anne çocuğundan, kardeş kardeşinden, yüzbinler vatanından, gençler değerlerinden koparılmıştır. Acı, hüzün ve gözyaşı dağlamaktadır yürekleri. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi bayram neşesiyle canlandırmaktır. Bugün bize düşen, bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı eda etmektir. Bugün İslam âlemi olarak bize düşen, yüreklerimiz mahzun olsa da bayramımızın hakkını vermek ve onu mahzun göndermemektir. 

Kardeşlerim! Bugün bize düşen, bayramımızı hepimiz için bir umuda dönüştürmektir. Farklılıklarımızı ayrılık-gayrılık vesilesi değil, Rabbimizin bir âyeti olarak görmek ve birbirimize kenetlenmektir. Yüce Rabbimizin, “Topyekûn Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın. Bölünüp parçalanmayın…”1 çağrısının gereğini yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in “Müminler, bir binanın yapı taşları gibidir. Onlar, birbirlerinin hayata tutunmasını temin ederler.” 2 Mesajına uygun bir hayat sürmektir. 

Kardeşlerim! Bizler, insanlığın umuduyuz. Şunu unutmayalım ki; birliğimizi, dirliğimizi korursak mazlumların, mağdurların, yoksulların, kimsesizlerin umudu olmaya devam ederiz. Bunu başaramaz, kısır tartışmalarla, kavgayla, gürültüyle zamanımızı heba edersek işte o zaman insanlık adına umutlar söner… Gelin umutları söndürmeyelim. Bayram sevincimizi gönüllerden gönüllere, gözlerden gözlere, dillerden dillere, evlerden evlere dalga dalga yayalım. Bayramla sevinmeyen bir gönül, hüznü dinmeyen bir mahzun, başı okşanmamış bir yetim, eli öpülmemiş bir büyük bırakmayalım. 

Aziz Müminler! Gelin, yüreklerimizin ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakalım. Af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gönlümüzü birbirimize açalım, muhabbetle kucaklaşalım ve bayramlaşalım. Varlık sebebimiz olan anne-babalarımıza, hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimize, evlerimizin canlı bayramları olan çocuklarımıza bayramın coşkusunu tattıralım. Gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgiye ve merhamete aç yetim ve öksüzlerin başlarını okşayalım. Hastalara, garip ve kimsesizlere, yoksullara, muhtaçlara bayram sevinci taşıyalım. Gelin, bayramı, insanlık adına yaşayalım. Herkesin kardeşçe yaşadığı muhteşem bir medeniyetin mirasçıları olarak evvela ülkemizi gül gülistan edelim. Aynı sofrada sevindiğimiz, aynı kıblede buluştuğumuz, aynı Peygambere ümmet olduğumuz, aynı Kitab’a inandığımız bilinciyle kardeş olalım. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyelim, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim. 

Kardeşlerim! Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, gönül coğrafyamızın ve İslâm âleminin mübarek Ramazan bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum. Hutbemi, hakiki bayramları dile getiren şu dizelerle bitirmek istiyorum: Can bula cananını, bayram o bayram ola, Kul bula sultanını, bayram o bayram ola, Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola, Cümle günah af ola, bayram o bayram ola. 

1 Âl-i İmrân, 3/103. 
2 Buhârî, Salât, 88; Müslim, Birr ve Sıla, 65. 
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü